Türklüğün binlerce senedenberi devam eden mâcerâsını düşünmek insanı hiç değişmeyen bir neticeye vardırıyor. Türkler Müslüman olmadan önce de, Müslüman olduktan sonra da faziletliydiler, eşsiz bir cesarete sahiptiler. Vatanseverlikte onlarla hiç kimse yarışamazdı. Müslümanlığı tedricen ama kendi arzuları ile kabul etmişlerdi.
Karahanlı Devleti’nin Sultanı Satuğ Buğra Han milletiyle beraber Müslüman olmuştu. Müslümanlık, Türkler arasında öylesine yayılmıştı ki şaman ve Budist olarak kalanların sayısı yok denecek kadar azalmıştı.
Bir yabancı tarihçi, Türklerin Müslüman oluşu için “Başlangıçta mühimsenmemesine rağmen bu kadar mühim neticeler doğuracak bir hâdise dünya tarihinde yoktur” diyor. Hayat tarzlarına ve karakterlerine çok uygun olduğu için Müslümanlığı kabul eden bu yerinde duramayan kavim kadar Allah ve Peygamber yoluna baş koyup can veren bir başka kavim yoktur. Allah ve Peygamber muhabbetini diğer Müslüman ülkelerde görülemeyen bir edep ve saygıyla bir şiir gibi işleyerek yaşamanın eşsiz örneklerini Türklük âleminde görürüz.
Ama Müslüman Türk’ün değişmeyen bir kaderi vardır. Bu kader Müslüman olmadan da, olduktan sonra da çok acı tablolar şeklinde Türk tarihini işgal etmiştir. Bu, Türkün hile ve desise ile bölünerek, parçalanarak veya başka yollarla hep arkadan vurulmasıdır. Onu mertçe yıkamayacağını anlayan korkak düşmanlar, çeşitli dalaverelerle sırtını yere getirmeye çalışmışlar ve getirmişlerdir de… Türk Tarihi büyük yiğitliklerle elde edilen hürriyet ve başarıların tekrar nasıl esârete ve işkencelere dönüştüğünün ibretli mâcerâları ile doludur. Orta Asya’dan beri dönen oyunların aslı esası budur.
Bu oyunlar, en kuvvetli ve korkulur olduğu zamanlarda bile Türk’ün karşısındaki cılız, sünepe düşmanı hep kuvvetli kılmıştır. Orta Asya’da peşpeşe kurulan büyük devletler hep aynı planla içten karıştırılmıştır.
Türk’lerin mesafelerden yılmayan, eşsiz cesaretinden kaynaklanan akınlarını Çin’in inşa ettiği çok meşhur setten çok, bu hileli oyunlar durdurmuştur. Türkün acılaşan kaderinde acaba kaç tane Çinli kadının parmağı vardır? Yanılmıyorsam, Çin sarayını, imparatoru rehine almak gibi akıl almaz bir cesaretle, kırk yiğidi ile birlikte basan Kürşad’ın babasını bir Çinli kadın zehirlemişti.
Bugün üçe bölünmüş bir şekilde kan ağlatan bir esaretin pençesinde kıvranan büyük Türkistan, en kuvvetli devirlerinde bile onu hep arkasından vuran Çin’den pek çok darbeler yemiştir.
Günümüzde de değişen bir şey yoktur. Rusya’nın pençesindeki Batı Türkistan, Çin tutsağı bir Doğu Türkistan ve yine Sovyetlerin dişlerinde çırpınan Afganistan’ın sergilediği acı tablolarla Güney Türkistan… Buraları şimdi mert, dürüst bir Türk dünya’sının şerefli ve haysiyetli esirleri ile doludur. Büyük Türkistan’ın esareti, zulmetmeyenin zulme, faziletlinin faziletsize, namuslunun ve kahramanın korkak ve hilekâra yenik düşüşüdür.
Ama sormak lâzımdır: Türklerin hiç suçu ve hatası yok mudur? Olmaz olur mu?
Düşmanını iyi tanıyamamak ve ona göre tedbirini alamamak, düşmanı taklitte özünü tehlikeye atacak kadar aşırıya kaçmak, kuvvetine güvenerek siyaseti ve basireti ihmal etmek.
Sâdece Türkistan’daki mâcerâda değil, uçurumun kenarından döndürülen son Türk Devlet’inde yaşanan hâdiselerde da aynı kusurların rolü vardır.
Dinini, ahlâkını, geleneğini bir yana atarak parça bölük ayrılmak ve buna benzer bir yığın şey… Afganistan’daki bir avuç satılmış olmasaydı Sovyet tankları oraya girebilir miydi?
Ve sonra Müslüman Âlemindeki kopukluk… Bir zamanlar Almanya’nın kanını emen Yahudi’ye yaptıklarını, hak ölçüsünü çok aşarak ödeten Hitler’in zulmünü kundaktaki bebeler öğrendi. Yahudi’nin maruz kaldığı zulüm ve işkence Türk tiyatrolarında bile ısrarla işlendi. Bu aşırılık neydi? Türkler Yahudilere bir şey yapmamışlardı ki… Amerika’da çöreklenmiş Yahudi sermayesi her yeri satın alarak Almanya’nn ırkdaşlarına yaptığı zulmü beyinleri yıkarcasına bütün dünyaya öğreterek âdeta ezberletti. Nazi aleyhtarı film seyretmekten bıktık usandık. Ama helâl olsun Yahudi sermayesi hepimizin hâfızasına bir mazlum Yahudi imajını yerleştirdi. Merhametsiz bir Nazi subayının abus çehresini de…
Müslüman sermayesi ne yaptı? Aydınlarının sol ve komünist ideolojilere yatkın bir yapıda eğitilmesinden bu yana ne yaptı? Hep ezilen Yahudi’yi, ezilen işçiyi, ezilen kadını, şunu veya bunu gündemde tutarak, halkını komünizme sempati duyar hale getirme gayretlerinin sahibi bu köksüz ve vatansız aydına nasıl bir reaksiyon gösterdi?
Koca bir Türkistan coğrafyasının büyük dramından haberimiz oldu mu? Yüzbinlerin ölümüne mâlolan bu büyük faciayı basınımız mı manşetlerine taşıdı? Tiyatrolarımız mı bu vahşet tablolarını sahneledi? Hocalarımız mı Cuma hutbelerinde bir cümle ile olsun bahsettiler?
Bugün Büyük Türkistan’dan yükselen çığlıkları duymuyorsak düşmanın vahşetindendir. Yüzbinlerce kişinin işkencelerle boğazlandığı, eceliyle ölenlerin âdeta bayram yapılırcasına gömüldüğü bu diyarların insanının kanlı maâcerâsını dile getiren bir tek film yapıldı mı?
Faşist Almanya’nın ne olduğunu Yahudi sermayesi bütün dünyaya öğretti. Sol ile komünizm arasında sallanan büyük yelpazede yer alanların katkısı da tabii ki inkâr edilemez. Koskoca bir Türk Dünyasını kana boğan, inim inim inleten Komünist Dünyasının ne olduğunu Müslüman sermayesi, dünya nerede kendisine bile öğretemedi.
Allah, acılarını kalbine gömdüğü aziz şehitleri ile beraber İsa Yusuf Alptekin’e, Doğu Türkistan’ın Kızıl Çin mağduru bu kahraman evlâdına rahmetini bolca ihsan etsin. Onun hayatını hiçe sayarak yaptığı mücâdelesi olmasaydı, vatanımıza sığınan ve her fırsatta ellerinde gök bayrak “Bizlerden ibret alın” diye yürüyen bir avuç Türkistanlı ırkdaşımız ve dindaşımız olmasaydı bizlerin gözleri de belki onların dramını farketmeyecekti. Allah Gök bayraktan ibret alan Al bayrağı korusun.