Türk Halkı, sürecin ne vadettiğini gerçekten anlıyor ve bunu istiyor mu?

Tam boy görmek için tıklayın.

Prof.Dr. Mehmet Akif OKUR

Öcalan, Mahmur’a gönderdiği mektupta, zamanı geldiğinde bu kampta ve Avrupa’da yaşayan örgüte bağlı ailelerin Türkiye’de kendisinin özellikle belirleyeceği bir coğrafyaya tek tek değil, topluca dönmelerini istiyor. Bireyler ya da aileler halinde, geniş toplumun içine dağılıp entegre olmalarının önünü açacak bir dönüşü arzu etmiyor. Bunu, örgütüne vâzettiği “Barış ve Demokratik Toplum” stratejisinin gereği sayıyor. Mahmur, geçmişte PKK’nın vadettiği sosyal düzenin prototipi ve örgütün önemli kadro kaynağı olarak değerlendirilmişti. Mesaj ve etrafındaki konuşmalara bakıldığında, terör örgütü kadrolarının süreci, Kuzey Irak’ta yeşerttikleri fidanı Türkiye’de yeni koruluklara dönüştürmenin kavşağı olarak görmeleri istendiği anlaşılıyor.

Türkiye’nin özellikle 2013–2015 tecrübesi, Öcalan ile örgüt arasındaki iletişimde demokrasi, hukuk gibi kavramların, liberal siyasî düzenin parti, politikacı ve diğer aktörlerinin sözlüğündeki manalarıyla anlaşılmadığını gösterdi. Aksine, iktidarına ulusal seçimlerle erişilen devlet/kamu düzenini terör örgütünün yabancı/hasım saydığı; kendisini bu düzenden “ayırarak” komün tipindeki birimlerden yukarıya doğru paralel bir idare ve hukuk sistemi oluşturmaya çalıştığı; bu paralel örgüt düzeninin mahkemeleri ve asayişi, en sonunda da hendekler görüldü. Mahmur mesajı ve süreç etrafındaki diğer beyanlar, örgütün Türkiye’de Kürtçe’nin sık işitildiği bir merkezde, Mahmur, Kandil ve Avrupa’dan taşınacak unsurlarla model sistemini inşa edip bunu yeni şartlara uygun doz ve görünümdeki araçlarla yayma niyetini işaret ediyor.

KCK, SDF/YPG’yi örgüt ideolojisine dayalı toplum tasarımının bir başarısı saydığı için, bu yapının Şam’daki merkezi yönetime hiyerarşik esasla teslimine direnecektir. Adı özerklik olmasa bile, verilmiş/inşa edilmiş bu iktidar alanını ve bunun dayandığı silahlı gücü korumak isteyecektir. KCK/PKK kadroları, süreç sonrası Türkiyesinde yerel düzeydeki hegemonya tasarımları bakımından bu gücün sınır ötesinde bile olsa varlığını arzuluyorlar. Bu güç, sadece varlığıyla bile, hem şu anda bölgede iktidarı temsil eden mahalli odaklara gözdağı için hem de teröre tekrar dönüş tehdidiyle devlete karşı bir koz olarak işlev görebilecektir. PKK açısından Türkiye’deki süreçte önemli unsur, SDF/YPG’nin silahlı ya da silaha derhal erişebilir halde kalmasının kabullenilmesidir. Buna karşılık, karşısındaki aktörler şu anda süreci tam aksi şartlarda yürütebileceklerini söylüyor.

Süreç ilerler ve Mahmur’dan/Kandil’den taşınanların, DEM’li belediyelere sahip yerleşimlerde ve bazı büyük şehirlerin belirli semtlerinde toplumsal ve siyasî hegemonya inşası doğrultusundaki faaliyetlerine alan açıldığını görürsek, bundan ilk etkilenecek olan da kendisini şu ya da bu düzeyde Kürtlükle irtibatlı saymakla birlikte PKK’ya mesafeli ya da hasım, çoğunlukla da muhafazakâr kesimler olacak gözüküyor. Öcalan’ın/PKK’nın, Kürtlerin İslam’la tanıştıktan sonra bozulduğu yönündeki kabulü dikkate alındığında, “yeni” ve “ayırıcı/paralel toplum-idare” inşasını hedefleyen Kürtlük projesi kapsamındaki çalışmaların öncelikle bölge insanının hayatına uzanması şaşırtıcı olmaz. Yani masadaki mesele, istenen dil ve lehçelerde dersler verecek bir okullaşmadan çok daha fazlasıdır; uygulama safhasına geçilirse bu gerçekle öncelikle bölge insanı yüzleşecek gibi görünüyor.

Sürecin ne vadettiğini gerçekten anlıyor ve bunu istiyorlar mı?

Yazar
Mehmet Akif OKUR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen