Türk Müslümanlığı

Müslüman Türkler, fethettikleri bir çok şehri kanla değil aşkla fethetmisti. Bursa onlardan biridir.

Sultan Fatih, bin yıllık bir Bizans şehrinin üzerinde yüz yılda bir İslam şehri inşa ederken insanı da inşa etmişti.

Türklük; her hangi bir dine mensup olarak değil Töre ile Türkleşen bir tevhid atomudur. Türkler, Müslümanlığı bilhassa Rum diyarı dediğimiz topraklarda muhabbeti içtimaileştirerek incelmiş bir tasavvuf medeniyeti hüviyetine sokmuşlardı. İnsanlara iyiliği ve hizmeti ibadetten gayri görmüyorlardı.

Muhabbeti kurumlaştırmış bir toplumda Allah’ın insanlara soracağı soruları sorma cüretini kendinde kimse göremezdi. Müslümanlık öncelikle fıkha onun da ceza hukukuna dayanmıyordu.

Türk Müslümanlığın nesvu nema bulduğu topraklarda camiden çok tekkeler inşa edilmişti. Tekke ve tekke musikisi kapısını sadece Müslümanlara değil bütün insanlığa açmıştı.

Kim olursan, ne olursan ol gene gel diyordu…
Yüz kere tövbeni bozsan da gel .
Bu kapı ümitsizlik kapısı değil diyordu.

Osmanlı’nın çöküş dönemine sokan en önemli sebeplerden biri de varlığı birleyen bu incelmiş muhabbet bilgisini daha doğrusu varlık anlayışını kaybederek medreselerin Arap ve es’ari anlayışına teslim olmasıydı.

Muhabbeti ve düşünceyi yok eden dini sadece yaptırımlar müessesesi olarak gören bu anlayış Birinci Abdülhamit ten itibaren de bir çok gülsima padişahın başını yemiştir.

Bir veba olarak bu topraklara yerleşen bu anlayış Cumhuriyetten sonra da ne yazık ki devletin mafsallarına yerleşerek onu kanserleştirebiliyor. Devlet her seferinde bu kanseri temizlemeye çalışsa da siyaset bu mikrobu kendi bünyesinde saklayıp çoğaltıyor.

Peki öyleyse çözüm nedir?
İlerici gerici, İslamcı Kemalist, dinli dinsiz kavgası bugün dahi günlük tahriratımızın tımarhanelik konuları değil mi?

Bir gayri müslim cenazesi geçerken dahi ayağa kalkıp saygı gösteren merhamet duyan bir Müslümanlık anlayışından ülkesinin ölen insanını dinli dinsiz diye tefe koyan İslam hukukuna göre yargı dağıtan ürkütücü din adamı akademisyen hoca takımları ile karşı karşıyayız. Ve ne yazık ki Türk Müslümanlığın dan bihaber kalabalıklar da bu herc u merce karışarak toplum adeta bir nefret kutbuna ve kutuplaşmaya dönüşüyor.

Tevhidi tesis etmeyen bir anlayış nasıl Müslümanlığı temsil edebilir?

Toplum kurumları ile tekrar Türk Müslümanlığına dönmeden bu ülke asla huzur bulmayacaktır.

Muhabbeti adeta cehenneme çevirmiş anlayışa ve mahfillere deriz ki; değil Müslümanı, dedeleri bu topraklarda doğmuş Rum Ermeni Arap Tunus Cezayirli kim varsa onların yedi göbek torunu bile bizim kıymetlimizdir, emanettir… Dünyanın neresinde gadre uğrarsa yanlarında oluruz. Ölüsü de dirisi de bizimdir…
Siz kimsiniz yahu Tanrı değilsiniz! İnsanlığın yakasını bırakın ve kendi cehenneminizde kalın…

Kadirşinaslıkla efendim…

Yazar
Saliha MALHUN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen