Türk Rönesansı

Felsefe profesörlerimizden Teoman Durali, üniversitede felsefe okumak istediğini söyleyince babasının “tefekkürü olamayan Türk’ün mütefekkiri mi olurmuş” diye itiraz ettiğini söylemişti. Bugün bunu tersine çevirmek için, Hilmi Ziya Ülken gibi, Nureddin Topçu gibi felsefeyi Türk’ün uğraşı haline getirmek isteyen düşünürleri anmanın, o günleri bugüne bağlamanın hayati olduğunun altını çizmek isterim.

*****

Ayşe BÖHÜRLER

Türk Rönesansı oluşturma fikrini ilk telaffuz edenlerden Hilmi Ziya Ülken ve Talat Sait Halman… Hilmi Ziya Ülken ile ilgili kitap yazmış olan Profesör Mehmet Vural’ı hafta sonu Türk Kahvesi’nde konuk etmiştim Bugün için de bu çabanın yeniden diriltilmesinin önemli olduğuna inanarak aldığım notları paylaşmak istiyorum.

HİLMİ ZİYA ÜLKEN

Hilmi Ziya Ülken Türk Rönesansı’na kaynaklık etmek üzere İslam Felsefesi ve Türk düşünce tarihi ile yakından ilgilenmiş, Ortaçağ İslam düşünürlerinin ve Tanzimat sonrası Türk düşüncesinin ortaya çıkmasında ve tanıtılmasında büyük katkılar sağlamış, felsefe eğitimi üzerine çalışmış bir düşünür. 1933 yılında Türkiye’de ilk felsefe dergisini çıkartan buna dair cemiyetler kuran bir isim. Asıl önemli görevi 1949’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurucu heyeti içinde yer alması olmuş. Fakültede antik felsefe tarihi ve modern felsefe tarihi, sistematik felsefe, mantık ve sosyoloji gibi derslerin programda yer almasına katkı sağlamış. İslam düşüncesinde 13. ve 14. yüzyıldan sonra durağanlaşmış olan bağı yeniden canlandırmaya çalışmış bir Türk Rönesansı’nı oluşturmaya gayret etmiş. Ne yazık ki Türkiye siyasi ortamında değeri yeterince bilinememiş. 1960 darbesinden sonra İstanbul Üniversitesi’nden atılan 147’likler arasında yer almış. O yıllarda 27 Mayısçılar arasında yer alan üsteğmen olan Muzaffer Özdağ’ın, hocanın “Aşkın Ahlakı” kitabını okuması sayesinde akademik unvanı korunmuş. İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine son verilirken 1954’ten itibaren görev aldığı Ankara İlahiyat’taki derslerine devam edebilmiş. Hilmi Ziya Ülken bunu sürgün olarak değerlendirmiş, vefatına kadar bir daha İstanbul’a gelmemiş.

Felsefe profesörlerimizden Teoman Durali, üniversitede felsefe okumak istediğini söyleyince babasının “tefekkürü olamayan Türk’ün mütefekkiri mi olurmuş” diye itiraz ettiğini söylemişti. Bugün bunu tersine çevirmek için, Hilmi Ziya Ülken gibi, Nureddin Topçu gibi felsefeyi Türk’ün uğraşı haline getirmek isteyen düşünürleri anmanın, o günleri bugüne bağlamanın hayati olduğunun altını çizmek isterim.

TALAT SAİT HALMAN

Hilmi Ziya Ülken’in canlandırmaya çalıştığı Türk Rönesansı fikrini kültür ve sanatta telaffuz eden ikinci isim sosyal demokrat Talat Sait Halman.

Kurumlar, üniversiteler, bölümlerin kuruluş hikayelerini öğrenirken bir dönemi ruhu bugüne bağlayan halatları, düğüm noktalarını da keşfediyorsunuz. Kültür Bakanlığı’nın kuruluş hikayesini de bu noktada kıymetli buldum. Türkiye’de Kültür Bakanlığı 1971 yılında kuruluyor. İlk Kültür Bakanımız Talat Sait Halman. Bakanlığın kuruluş hikayesi ise şöyle:

Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte devletin kültür alanındaki çalışmaları kısmen Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer bakanlıkların çatısı altında devam etmiş. İkinci 5 Yıllık Plan’da kültür konusunda düşünce ve tasarımlar ortaya konsa da eyleme dönüşememiş. Talat Sait Halman 1971 yılında Milliyet gazetesinde yazdığı bir yazıda kurulacak olan Kültür Bakanlığı’nın çalışma çerçevesini ve hedeflerini ortaya koymuş: “Ülkeye öz kültür üzerinden yeni bir kimlik vermek, kültürel faaliyetleri memleketin en ücra yerlerine götürmek, memleket çapında okur yazarlık çalışmasına girmek, arkeolojik kazıların millileştirilmesi, eski Türkçe eserlerin yazıya geçirilmesi, büyük bir Türk medeniyeti tarihinin yazdırılması, dışarıdaki Türklerle yeni kültürel bağlar kurulması, Türk dilinin en büyük sözlüğünün oluşturulması, eski ve yeni eserlerimizin belli başlı yabancı dillere çevrilmesi, Türkiye ile ilgili yabancı eserlerin Türkçelerinin hazırlanması için bir çeviri kurumunun kurulması, tarihimiz ve sanatımız ile ilgili belge ve filmlerin yapılması, büyük bir film arşivinin kurulması, yurtdışına ve yurtiçine piyes, sergi, müzisyen, orkestra bale konferansçı gönderme faaliyetinin genişletilmesi, halkevlerine benzer kültür kuruluşlarının yaratılması, Türk sanatlarını ve sanatçılarını yaşatma merkezi kurularak halıcılık, çinicilik, tezhip minyatür gibi eskimeye yüz tutan sanatların geliştirilmesi, halk müziği ve halk dansları için büyük bir film arşivi kurulması, müzelerin ve kütüphanelerin daha hareketli bilim ve sanat merkezleri haline sokulması, yabancı ülkelerde Türk kültürünün tanıtılması için film, plak, kitap arşivi radyo televizyon yayını vs. ile ilgili enerjik faaliyetlere geçilmesi, önemli kişilerle bir canlı tarih arşivi yaratılması, Türkçe öğrenmek isteyen yabancılar için dil programı kurulması…”

Talat Sait Halman’ın 1971’de yazdığı yazıda belirttiği konular Kültür Bakanlığı’nın temellerinin atılmasını sağlıyor ve kendisi de ilk Kültür Bakanımız oluyor. O günden bugüne çok yol kat edildi. 50 yıllık bakanlığın tarihi de son yirmi yılda bu hedeflere daha çok yaklaşıldığını gösteriyor. New York’taki Türkevi’nin açılışını izlerken Türk Rönesansı’nı telaffuz eden iki ayrı fikir cephesinden iki düşünür aklıma geldi. Paylaşmak istedim.

Tefekkür edenlere de bu fikirleri uygulamaya geçirenlere de selam olsun.

—————————————-

Kaynak:

https://www.yenisafak.com/yazarlar/ayse-bohurler/turk-ronesansi-2059684

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen