Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler.
*****
Prof.Dr. Sait YILMAZ
Giriş
Çok önemli eşikler yaklaşana kadar Türkiye ile ilgili makale yazmaktan kaçınıyoruz. Ama yaşanan bilgi kirliği içinde neler olduğunu kendi dilimizle topluma anlatma sorumluluğu hissediyoruz. Bu yüzden, çok fazla detaya inmeden olanları anlatmaya çalışacağız. Hâlihazırda Türkiye, üç konuda köşeye sıkışmış durumda;
- Ekonomik darboğaz.
- ABD ve Rusya ile ilişkileri.
- Suriye’de beklenen gelişmeler.
Bunların hepsi birbiri ile iç içe ve çok yakında önemli gelişmelere ve hatta Rusya ile önemli bir gerilime yol açabilir. Hatta bu gelişmeler Mart ayı sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politikasında yeni açılımların habercisi olabilir. Ne demek istiyoruz, anlatalım.
Türk ekonomisi dış politika tercihlerimizi zorluyor
Türkiye’nin şu anki güncel dış borcu 408 milyar dolar ve bu borcu çevirebilmesi yani borcu borç ile kapatabilmesi ve diğer acil ihtiyaçları için kısa vadede 50 milyar dolara ihtiyacı var. Bu parayı temin edecek dış adresler artık azaldığı için (ilgili bakan her ne kadar algı yönetimi dese de) IMF’nin kapısı çalındı. IMF’nin ise önce siyasi sonra teknik istekleri var. Siyasi istekler şu şekilde sıralanıyor;
- Tarafını seç; hem Batı ittifakının nimetlerinden yararlanıp, hem Rusya ile hareket edemezsin.
- Suriye odaklı başta olmak üzere Kürtlerle (YPG/PKK) barış süreci başlat,
- Doğu Akdeniz’de Batılı enerji şirketlerinin faaliyetlerini engelleme,
- Kıbrıs’ta çözümün yanında ol (Türkiye’nin çözümsüzlüğü istediğini iddia ediyorlar).
Bunların yanında teknik istekler ise istikrar paketi ve yapısal dönüşüm kapsamında tedbirlerin uygulanması yani IMF’nin ekonomik acı reçetesi anlamına geliyor. Burada en dikkat çekici konu ise Batılı şirketlerin Türkiye’nin elinde kalanları da yağmalaması için doların acilen devalüe edilmesi. IMF’nin resmi beklentisi şu an doların 10,21 TL civarına çıkarılması. Ekonomistler ise bunun 8-10,5 TL arasında olmasını bekliyorlar.
Türkiye bunlara ‘hayır’ demiyor sadece seçim sonrasına bırakılmasını istiyor ama paranın yarısını hemen istiyor. IMF ise ‘stand-by anlaşması yapılmadan para yok’ diyor. Türkiye’nin seçim öncesi böyle bir anlaşma imzalaması beklenmiyor.
Özetle, Türk ekonomisi seçim öncesi dönemde ayakta durmaya çalışırken Mart sonrası için iyi sinyaller vermiyor. Ekonomimizin asıl sorunu üretmeyen yani tüketime dayalı olması. Her ne kadar ‘ihracatımız yerinde’ yani azalmadı diye övünülse de ithalat geriye gitti çünkü döviz yok. Bunun anlamı dışarıdan ithal edilen ara mala diğer adı ile montaj sanayiye dayalı ihracatımız da her an çökebilir. Son iki üç aydır pansuman paralar ile döviz rahatladı. Ancak, elde döviz rezervi azalınca şirketler büyük projelerden çıkmaya hazırlanıyor.
Türk-ABD ilişkileri nasıl ilerliyor?
Türk-ABD ilişkileri çok çalkantılı ve öngörülemez şartlarda devam ediyor. Bunun temel sebeplerinden birisi Amerikan yönetiminin kendi içindeki derin çatlaklar. Trump yönetimi ile ABD istihbarat ve güvenlik aygıtı farklı politikalar peşinde. Hatta Trump’ın en yakın çalışanları bile başına buyruk hareket ediyor. Yani karşımızda tek bir ABD yok. Eskiden ABD ile yapılan görüşmelerde bütüncül bir yaklaşım ile paket halinde anlaşılırdı. Şimdi ise bir konuda anlaşsak bile diğer konular da sorunlar devam ediyor. Hatta belirli bir konuda bile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını anlamak çok zor. Örneğin Suriye konusundaki gelişmelere bakalım;
- Önce Trump, ‘Suriye’den çekileceğiz’ dedi.
- Sonra ABD içinde Kürtler konusunda tepki alınca ‘Türkiye’yi ekonomik olarak ezeriz’ ifadesini kullandı.
- Yakın zamanda ise ‘(Kürtleri korumak için) Suriye’de tampon bölge kuracağız’ açıklaması yaptı.
- Peki, ABD Suriye’de ne yapmak istiyor?
- Suriye’de Kürt kartını İran’a karşı kullanmak için hala YPG/PKK’nın hamisi rolünü oynamaya devam etmek istiyor.
- Türk-Rus ilişkilerinin ne kadar kırılgan olduğunun farkında ve yakından izleyerek, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Nitekim IMF’ye başvurmamız ona bu fırsatı verdi.
- ABD, Suriye’de Türkiye’den iki şey istiyor;
- Kürtleri Esat ve Ruslara bırakma, doğrudan görüş ve Kürt özerkliğini legalize et.
- Rusya ile ilişkilere son ver, Suriye’de taraf değiştir.
ABD, Türkiye ve Rusya ilişkilerini izlerken şu sonuca vardı; Türkiye iki büyük güç arasında bir denge sağlayamıyor sadece Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullanıyor. Türk-Rus ilişkileri bir ittifak değil, çeşitli paketlerden oluşuyor. Bu paketler;
- Rusya’nın müsaadesi ve izni ile önce Fırat Kalkanı bölgesine,
- Daha sonra Afrin bölgesine girilmesini ve
- Soçi Anlaşması kapsamında İdlib’teki cihatçıların (Sünni savaşçı) temizlenmesini içeriyordu.
Bunların hepsi Suriye’nin bütünlüğünü kapsayan bir genel siyasi barış planını destekleyecekti. Nitekim Rusya uzun zamandır paket anlaşmalar gereği, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin Bölgelerinden çıkmasını ve buraları Esat’a teslim etmesini istiyor. Örneğin (Rus medyasının iddiasına göre) Türkiye, Afrin bölgesinde üç haftada 10 km. ilerleyemeyince Ruslar, YPG/PKK’yı Tel-Rıfat’a çektiler ve böylece Türkiye bir haftada boşalan bölgeye yerleşti. Ardından Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’nin Afrin’den artık çekilmesi gerektiği açıklaması gelmişti.
Durumu yakından izleyen ABD yönetimi, işte bu noktada Türk-Rus ilişkilerinin bir ittifak olmadığını ve ne kadar kırılgan olduğunu gördü. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını anladı.
Burada bir ara bilgi vermeden geçmeyelim. Trump’ın Fırat’ın doğusu konusunda ani çekilme kararının arkasında Kaşıkçı olayı nedeni ile yaşadığı şantaj etkili olmuştu. Bu şantajın diğer ucunda Suudi Arabistan daha da özelde Prens Salman vardı. Salman o dönemden beri boş durmuyor, Türkiye aleyhinde elinden geleni yapıyor.
YPG/PKK bölgesine her ay milyarlarca dolar yardım gönderiyor.
İdlib bölgesindeki cihatçıları Türkiye’ye karşı ayaklandırdı ve Suudilerin adamları İdlib’in %70’ini ele geçirdi. Yani bu bölgeyi temizlememiz ya da yeni bir etki bölgesi yaratmamız artık çok zor gözüküyor.
Başta İsrail, ABD ve Almanya olmak üzere yabancı istihbarat servislerine büyük paralar ödeyerek Ankara aleyhinde 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belge ve kayıt topluyor.
Ortadoğu’da ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri bir tarafta; Rusya, İran, Türkiye ve Katar ise diğer tarafta bulunuyor. Türkiye ve Katar, Sünni olmakla birlikte Müslüman Kardeşleri yakınlığı nedeni ile diğer taraftaki Sünnilerden ayrılıyorlar.
YPG/PKK üzerine oyunlar
Rusya, Türkiye ve İran’ı Astana’da bir araya getiren ve bugüne kadar işbirliğini devam ettiren Astana Süreci’ndeki ortak mantık şu idi; Suriye konusu ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülecek ve üç ülke bu barışın garantörü olacaktı.
Rusların bu ortak mantık çerçevesinde Türkiye’den beklentileri şunlar;
- Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerini terk et.
- Soçi Anlaşması’nda söz verdiğin gibi İdlib’i yabancı savaşçılardan temizle.
- Fırat’ın doğusu seni ilgilendirmez, burası Esat’ın sorunudur.
Son isteğini desteklemek için Ruslar, Türkiye ile Suriye yönetimi arasında yapılan Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdi. Mutabakat 1998’de yapılmıştı ve Aralık 2010’da yenilenmiş, Nisan 2011’de yani Türkiye, Suriye’ye müdahil olmadan birkaç ay önce yürürlüğe girmişti [1]. Peki, mutabakat neden önemli? Anlatalım.
Mutabakat ile Suriye yönetimi de PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve önlemek için elinden gelen her şeyi yapacağını vaat ediyor.
Mutabakat’ın gizli olan maddelerinden sonuncusuna göre; eğer Türkiye, Suriye’nin aldığı tedbirlerden tatmin olmazsa Suriye sınırı boyunca karşı toprakların 5 km. derinliğinde bir bölgeye müdahale edebilir ve güvenlik kuşağı kurabilir.
Ruslar, bu mutabakatı göstererek ‘Siz Fırat’ın doğusuna müdahale etmek yerine Kürtlerin Esat ile anlaşmasına izin verin, çünkü Esat zaten YPG/PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ve bu öncelikle onun yükümlülüğü’ diyorlar.
Özetle, Suriye’de Rusya kendi çözümünü Türkiye’ye dayatıyor. Türkiye’nin başından beri Fırat’ın doğusuna girmek gibi bir niyeti olmadığı zaten belli ve girmeyeceği bekleniyor. Çelişki Suriye’nin bütünlüğünü savunan Türkiye’nin hem kontrol altına aldığı bölgelerden çekilmemesi hem de Esat ile görüşmeye bir türlü yanaşmaması. Geçen zamanda içinde Türkiye’nin Suriye politikaları YPG/PKK meselesini ABD, Rusya ve Suriye’nin de meselesi haline getirdi.
Rusya ve ABD’nin Suriye’deki nihai barış ile ilgili bir gizli planları olduğunu biliyoruz. Anlaşamadıkları nokta Kürtlere istediklerini vermek değil, bunu kimin vereceği yani kimin hamileri kalacağı. Ruslar bu yönde yakın zaman önce Hmeymim askeri üssünde YPG/PKK liderleri ile bir araya geldi ve Esat rejimi ile anlaşmasını sağlamaya çalışıyorlar. ABD ise YPG/PKK’lılara ‘Sakın Esat’a gitmeyin’ diyor. İki arada kalan YPG/PKK, kendilerine bağımsızlık bile vereceğini söyleyen ABD’ye yakın ama Ruslar da ‘Eğer Esat ile anlaşmazsanız sizi Türkiye’ye bırakırız’ şantajını yapıyor.
ABD, YPG/PKK’yı İran senaryosu çerçevesinde kullanmak için elinde tutmak istiyor. Bu yüzden, Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek, ABD güvenlik aygıtı buna izin vermeyecek. ABD’nin çekilmesi ancak Türkiye’nin Esat ile Kürtlerin geleceği konusunda anlaşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle, ekonomi üzerinden şantaja devam ediyorlar. Trump’ın danışmanı Bolton ve senatör Lindsay Graham’ın Ankara ziyaretlerinin amacı buydu ve Amerikan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda oyunun adını koydular; ‘Kürtleri ezdirmeyeceğiz.’
Büyük hesaplaşma öncesi Türk-Rus ilişkileri
Türk-Rus ilişkileri sadece Suriye özelinde değil, çok boyutlu olarak önemli sorunlar yaşıyor. Genel çerçevede Türk-Rus ilişkileri özellikle geçen Mayıs ayından beri oldukça sıkıntılı ve karşılıklı güven sıfır seviyesinde. Suriye ile ilgili yukarıda sıraladığımız talepleri sorunların sadece bir kısmı. Ruslara göre, Ankara Suriye’de hiçbir sözünü yerine getirmedi. Ruslar, Türkiye’nin Suriye’de girdiği bölgelerden gerçekten çıkacağını sanıyordu ama öyle olmadı.
Ruslar, Ankara-Washington gelişmelerini yakından izliyor ve acele tepki vermek istemiyorlar. Ancak, ABD ile ilişkilerimizden rahatsızlar, ne konuştuğumuzun peşindeler. Ruslar, Türkiye’nin Rus kartını ABD’ye karşı şantaj olarak kullandığını düşünüyor. Üstelik Türkiye ekonomik soruları nedeni ile gittikçe ABD ve Batıya kayıyor. Öte yandan;
- Ruslardan S-400 ya da benzeri bir silah sistemi alacağımızı ama şifrelerini ABD’ye teslim edeceğimizi düşünüyorlar.
- Türkiye hala Akkuyu nükleer santral projesi için gerekli parayı bulamadı.
- Ruslar enerji hattını Karadeniz’e döşediler ama Türk Akımı II için hala ticari bir anlaşma yok.
Rusların büyük planı (Avrasyacılık), Türkiye ve İran’ı bir potada kontrolünde tutmak, bunu diğer Türk Cumhuriyetlerine reklam olarak kullanmak ve böylece Rus realizmi gereği her coğrafyada çıkarlarını maksimize etmektir.
ABD’nin planı ise Türkiye’yi karşı ittifaktan koparmak ve İran planına dâhil etmek… Suudiler ise Ankara’nın Arap dünyası liderliği planına son vermek istiyor. Türkiye’nin Şii İran ve Rusya ile aynı tarafta uzun süre kalmayacağı öngörülüyor ve büyük hesaplaşma çok uzak değil. Bu hesaplaşma sanıldığı gibi taraflar arasında değil, Türkiye ve Rusya arasında yaşanacak.
Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri konusunda kendisine dürüst davranmadığını düşünüyor. İlave olarak aşağıdaki üç konuda Türkiye’nin Rusya’ya ihanet ettiğini algılıyor.
- Ekümenikliğini kabul etmediği halde İstanbul’daki Rum kilisesinin Ukrayna kilisesini kendisinden koparmasına izin vermesi (kilise birliğini bozması).
- Kerç Boğazı sorununda Ukrayna yanında yer almamız ve bu ülkeye insansız hava aracı satmamız. (Ruslar bu konuda; ‘Savaşın bitmesine yardımcı olmayacak’ açıklaması ile yetindiler).
- NATO’nun Karadeniz’deki Rusya aleyhine faaliyetlerine gönülden destek vermeye başlamamız.
Burada Rusya ile ilişkilerimiz konusunda bir öz eleştiri yapalım. Ruslar, NATO üyesi olsa da güçlü bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına da hizmet edeceğini görecek kadar realistler. Ancak biz, ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ilişki kurmayı bir türlü öğrenemedik. Ruslar hakkındaki temel bazı hususları bile hala Soğuk Savaş mantığından kurtulamayan Batılı kaynaklardan öğreniyoruz. Rusya konusunda ne uzmanlarımız ne de kurumsal diyalog kanallarımız var. İşte bu yüzden yani kurumsal diyalogun geliştirilmesi için İstanbul’da Türk-Rus Yüksek İstişare Kurulu’nu teşkil ettik[2].
Sonuç
Makalemizi daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Kötüye giden ekonomik şartları bir kez daha Türkiye’yi çok önemli bir eşikte Batıya yanaşmaya ve Ruslara sırtını dönmeye zorluyor. Eğer ilişkilerimiz tersine dönerse, Ruslar; turizm, nükleer santral ve ekonomik yaptırımlar ötesinde çok daha radikal yaptırımlara başvurabilirler. Örneğin, Türkiye’nin derhal Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkmasını talep edebilir, Suriye hava sahasını kapatabilir ve Esat rejimi ile birlikte İdlib’e harekâta ve hava saldırılarına başlayabilirler.
Ankara’ya tavsiyemiz ise 2011’den beri aynı; Türkiye’nin güçlü bir Suriye’ye ihtiyacı var ve bunun çaresi Esat ile anlaşmak. Bu hem ABD’nin bölgeden çekilmesini hem de Rusları tatmin edecek bir çözümü sağlar. Böylece Suriye ile birlikte çözüm konusunda ABD kartını ve Rusya üzerinden ilişkiyi devreden çıkarıp, YPG/PKK’nın elimine edilmesi ve diğer çıkarlarımız konusunda ortak bir yol haritası izleyebiliriz. Unutmayın, biz Suriye ile komşuyuz.
Kaynakça
[1] Söz konusu dokumana ulaşmak için; https://tr.scribd.com/document/391746593/Syrian-Turkish-Adana-Agreement
[2] İnternet adresinden kurul ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz; https://www.rebtek.org/yuksek-istisare-kurulu/
———————————————
Kaynak: