Prof.Dr. İlber ORTAYLI
Köylerin boşaldığı, çiftçilik yapacak gençlerin şehre göç ettikleri gerçeği var. Boş köyler sadece Doğu’da yok. Marmara’da, Batı Anadolu’da, İç Anadolu’da var. Köylerin genç nüfusu şehre taşınıyor. Pazardaki pahalılıktan şikâyet ederken daha pahalıya satmak için bir tezgâh mı kuruluyor? Benim derdim ciddi ziraat yapılan, hayvancılık yapılan yerlere çare bulunması.
TÜRKİYE’nin zirai probleminden, köylerin boşaldığından, çiftçilik yapacak gençlerin şehre göç ettiklerinden, köylerinde kalmak istemediklerinden söz ediyoruz. Başta bu işten köylülerin şikâyet ettiklerinden, çalışacak insan bulamadıklarından söz ediyoruz. Etnik milliyetçi bir kesimin çok rahatsız olduğu gibi geçmişte “boşaltılan köylerden” bahsetmiyoruz. Doğudaki vatandaşlarımızın bu konuda hassas olmasını, yakın geçmişi hatırlamalarını anlıyorum ama siyaset dünyasından ve medyadan bazılarının da Türkçeyi iyi öğrenmesi lazım. ‘Boşalan’ ile ‘boşaltılan’ın farkını öğrenin.
Boş köyler sadece Doğu’da yok. Marmara’da, Batı Anadolu’da, İç Anadolu’da var. Bereketli Balıkesir’de Balya’ya gidin, bakın. Köylerin genç nüfusu şehre taşınıyor. Pazardaki pahalılıktan şikâyet ederken daha pahalıya satmak için bir tezgâh mı kuruluyor? Anadolu’yu benim kadar dolaşan, her bölgesini gezen Türkiye’de çok az insan vardır. Ben halkın derdini, umumi manzarayı tarif ediyorum. Tabii bu arkadaşların bu işlerden haberi yok. Ya anlattığımı ters anladılar ya da öyle anlamak işlerine geliyor.
ZİRAAT VE HAYVANCILIK YAPILAN YERLERE ÇARE BULUNMALI
Orhan Miroğlu ‘ahmaklık’ diye bir başlık atmış. Bulunduğu makama güvenerek sağa sola saldırmasından belli ki lafı kendisine iade etmem gerekmiyor. Zira bir zamanlar oturduğu MYK’ya fazla güveniyor. Pek ferasetli biri olsalar bu takip ettikleri siyasi yolun onları pek bir yere götürmeyeceğini görürler. Çok kısa bir süre içinde birçok parti değiştirmesinden nasıl bir fikrî yapısı olduğu da anlaşılıyor. AK Parti’nin yüksek mevkilerinde görev almış insanların bu ikinci reaksiyonu. Geçmişte de Yasin Aktay bir yazısında “Türklük’ün” bir anlama gelmediğini, belirsiz bir tanım olduğunu söylemek gibi bir ucuzluk ve küstahlığa sapmıştı. Ne partisinden kendisine ciddi bir ihtar ve ceza geldi ne de aslında paraşütle girdiği TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) üyeliğinden atıldı. O zaman da tabii TÜBA’nın hiçbir anlamı ve itibarı olmaz.
Partinin yüksek kademelerinde verilen tepkiler aslında Türklüğün ne anlama geldiğini ya da gelmediğini belirlemek gibi ucuz ve küstah bir yaklaşımı açığa çıkarıyor. Ne partisine ne kendisine bir itibar kazandırıyor. O nedenle bu tür çıkışların bir anlamı yoktur.
Sırrı Sakık gibi benim her zaman çok gayriciddi bulduğum bir isim bile bu mevzu üzerine konuştu. “Doğuda boş kalan köylere Uygurlar yerleştirilmeli” demişim. Estağfurullah. Uygurlara kastım mı var? Benim derdim ciddi ziraat yapılan, hayvancılık yapılan yerlere çare bulunması. Verimli topraklar, boşalan köyler tüm Türkiye’ye dağılmıştır, bir bölgeye özel bir olay değildir. Lütfen bile bile kasıtlı böyle herzelerde bulunmayın, ırkçılık üzerinden yorumlar yapmayın.
Hele bir tanesi var (Muhsin Kızılkaya), benim kitaplarımı okumuş da anlamamış. Birçok üniversitede yıllardır okutulan kitapları anlamamak sizin probleminiz. Biraz kendinizi geliştirmeniz gerekir. Parti parti, grup grup dolaşacağınıza eğitiminize odaklanabilirsiniz. En son çarpıtmayı da Rizeli bir yazardan gördük (Yıldıray Oğur). Bu kasabalı çocuk, devletin en iyi okullarında okutulmuş (ODTÜ). Tabii oradan çok parlak insan da çıkar, çeyrek çepelek adam da. Bizim aile tarihini yazıyor; yanlış ve hamâkat dolu. Anlamadığı konulara girerek karalama yapabileceğini zannediyor. Edindiği çarpık bilgilerin Kırım tarihiyle uğraşan birinden gelmesi mümkün değil. Mevcut kaynaklarda verdiği bilgiler yok. Nereden alıntıladığı belli; Alman istihbaratı tarafından uydurulan metinler. Almanya bu tür hedef gösteren organizasyonlarla çok içli dışlı. Tabii altyapıyı sağlayanlar da oradaki FETÖ’cü serserilerdir. Maalesef Karadeniz kıyılarında gezinen serseri mayınlar gibi basın hayatımızda bu tip sözde okumuş geçinen ama basit bilgilere bile sahip olmayan, yalan yanlış yazılar kaleme alan tipler var. Yıldıray Bey’in üzerinde çok duracak değilim. Gerekli şekilde kanunî yola başvuracağım. Önce terbiye öğreniniz, sonra aklınızı başınıza alınız.
Türkiye tarihten beri her zaman muhacire ihtiyaç duymuştur. Yalnızca muhacirleri rastgele seçemeyiz. Dünyada hiçbir ülke böyle yapmıyor zaten. Gelenleri de kimsenin toprağına yerleştirecek değiliz. Kuru gürültüyle cephe reklamına girişmenin manası yok. Sözde temsil ettiklerini söyledikleri halkın talihsizliği, böyle çeyrekçepelek adamların meydanda kalem oynatmasıdır.
SELİMİYE’NİN RESTORASYONU MESELESİ
TÜRKİYE, Küçük Asya bütün zamanların en zengin mirasına sahiptir. En sonuncu dönem de Selçukî ve Osmanlılar dönemidir. Maalesef ehil olmayan restoratörler her işe karışıyor. Kimler ehil diyeceksiniz? Akademik unvan taşıyanların bile felaket işleri var. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi uzun zamandır restorasyondaydı. Şimdi kubbedeki tezyinatın (kalemişi ve hatlar) tamamen kazınıp yerine yeni bir kubbe tezyinatı yapılması kararı tartışılıyor. Burada da grup işbirliği kokusu geliyor. Eski mevcut strüktür ile yeni arasındaki zevk farkını kim çıplak gözle baksa görür. Anlaşılan bu iş ya ehliyetsizce karar altına alınıyor yahut da takım kayırmasıyla. Bu yaklaşımı zamanında İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasında da gördük. Berbat bir bina yıkım tehlikesi de geçirdiği halde arkadaşlar tarafından “milli eser” olarak tescil edildi.
—————————————–
Kaynak;
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/turkiyenin-tarim-problemi-42940032