Prof.Dr. Nedim ÜNAL
Son bir haftadır Ocağımızdan feyz alan bursiyer öğrencilerimizin üniversite tercihleri ile uğraşıyoruz. Öğrencilerin sonuçları önceden geldi, kılavuz kitap birkaç gün sonra yayınlandı. Kılavuz yayınlanmadan önce bir önceki yılın sıralamasına göre hukuk fakültesine girebiliyorum, psikoloji okuyabileceğim diye düşünen öğrencilerin eli böğründe kaldı. Zira kıymetli büyüklerimiz hukuk kontenjanlarını yarı yarıya, psikoloji ve bazı bölümleri de %25 oranında düşürmeye karar vermişlerdi.
Esasen düşünce isabetli olmakla birlikte adeta öğrencileri tuzağa düşürmek istercesine kılavuzu sonradan yayınlamak niye?
Bunu 6 ay önce yayınlasaydınız neyi kaybederdiniz?
Adeta öğrencilerin elini beline koymaktan, mutsuz hale getirmekten mutlu mu oluyor, zevk mi duyuyoruz.
Esasen kontenjan azaltmanız gereken birçok bölümü, sadece kontenjanları düşürerek kaliteli hale getireceğinizi mi düşünüyorsunuz.
Peki bunu şimdi mi anladınız?
Eğitimin, öğretimin planlamasını yapmakla etkili, yetkili büyüklerimiz lütfen; mesela ESOGÜ, ANADOLU tarih bölümlerine birinci öğretim yetmemiş gibi 3 sene öncesine kadar ikinci öğretimi niçin devam ettirip 160 öğrenci almaya devam ettiniz de, aklınız başına geçen sene gelip bütün tarih bölümlerinin kontenjanlarını 30’a düşürdünüz ve şüphesiz isabetli oldu. Yani üç sene öncesinde 160 öğrenci gerekli idi bir anda üç sene sonra 30 kâfi dediniz!
Şüphesiz bu arada başka bir şeye yol açtınız- ki Biz dünyanın en kaliteli eğitimini yapıyoruz diye rahatlıkla ilan yapabilirsiniz- Birçok üniversite de olduğu gibi, örneği buradan verelim ESOGÜ tarihe 2 senedir 30 öğrenci alınıyor, buna mukabil 27 öğretim üyesi ve 2 araştırma görevlisi, hoca başına bir sadece bir öğrenci. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine “lüks” bir eğitim veya “müsrif” deyin eğitim görülmez, olmaz.
Sadece Osmangazi’de mi böyle, hayır efendim hemen birçoğu böyle!
Peki sadece tarih bölümleri mi böyle, hayır efendim fizik, kimya, biyoloji, matematik ve dahası. Osmangazi Biyoloji de 32 öğrenci (kontenjanlar da tam doluyorsa tabii!), 24 prof, doç ve galiba 2 araştırma görevlisi, piramit hemen her üniversite ve bölümde tersine, taban dar tepe alabildiğine geniş!
Ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum, geçenlerde bir öğretim üyesi arkadaşım Anadolu Üniversitesi İİBF’de öğretim üyesi sayısının takriben 500 olduğunu söylüyordu! Peki bu kadar öğretim üyesi alımına kimler müsaade eder, kimler alır! Rahatlıkla anlaşılabileceği gibi bu öğretim üyelerine hocalık yapabilmeleri için verilecek ders de yoktur ve Aziz Devletimiz buna mukabil tıkır tıkır maaş ödemeye devam eder. Tıpkı “norm” fazlası 104 bin öğretmenimizden bir şey istenmeden maaşlarının tıkır tıkır ödenmesi gibi.
Bütün bunları Türkiye’de sağır sultanda bilir bilir de keramet ehli bilmesine rağmen niçin gereğini yapmaz da nüfusu bizimle aynı olan Almanya üniversitelerinde sadece sadece 1.850.000 öğrenci okutur da niçin biz 8.500.000 öğrenci okuturuz!
Madem ihtiyaç fazlası olduğu için, diyelim ki ki bu sebeple hukuk fakültesinin kontenjanını 250’den 100’e düşürdünüz de henüz 4-5 sene öncesine kadar niçin yeni hukuk fakülteleri açmaya devam ettiniz?! Eğitimi böyle mi planlıyoruz, böyle mi önümüzü görüyoruz? Niçin 3 bin 4 bin nüfuslu ilçelere yüksek okul açıp 1000 civarında yavrumuzun geleceğine kıyıyoruz? Niçin niçin niçin?