Vahdet-İ Vücûd Ve Diyanet

İslam ve insan-ı kâmilin amacı vahdet-i vücûdu yaşayan ârifler yetiştirmektir. Halbuki bugün dini temsil ettiğini düşündüğümüz bazı kurumlar ve şahıslar ne yazık ki, bu kavramı eleştirmeye kalkmakta ve anlamadıkları bu mevzu üzerinden de zaman zaman hatalı yorumlara gitmekteler.

Yûnus’un ve diğer erenlerin üzerinde durduğu husus genel olarak bu vahdet-i vücûd meselesidir. O kadar yazılıp çizilen erenler mirasından çıkan sonuç şudur: Vücut birliği idrak edilmeye çalışılmadan İslâm’ın ve insanın hakikatinde derinleşemeyiz.

Zaten ülkemizde ve dünyada onca gelişmeye rağmen insanlığın ve milletin içine düştüğü üzücü hâller biraz da bu vücut birliğinin anlaşılmak istenmeyişi dolayısıyladır. Bile bile hata yapan, toplumu ve insanı çürüten yanlışlara, adaletsizliğe, harama göz yuman bir kişi -velev ki din adamı olsun- İslam’dan ve vücut birliği düşüncesinden nasipsizdir. Vücut birliği üzerinde derinleşmeye çalışan bir gönül, bile bile canlı veya cansız hiçbir şeyi incitemez. Esasen o, bu âlemde cansız hiçbir şey olmadığının da bilincindedir.

Burada, bu konu hakkında Mustafa Tatcı Hoca’nın bazı yorumlarına da yer vermek istiyoruz. Mustafa Hoca hem eserleri hem de hayatıyla vahdet-i vücûd üzerinde yoğunlaşmış bir ilim adamıdır. Tatcı Hoca’ya göre “İnsanlığın vahdet-i vücûda yönelmeye ve onu yaşamaya ihtiyacı var. İslâm tasavvufunun hedefi vahdet şuuruna ermiş insan yetiştirmektir. Dünya Kur’ân’daki insanı ve varlık anlayışını öğrendiği zaman davâ biter mânâya dönüşür her şey.” (Mustafa Tatcı, Yûnus Düştü Yolumuza Yûnus Emre, Niyâzî-i Mısrî ve Türk-İslâm Tasavvufu Hakkında Konuşmalar-2, H Yayınları, İstanbul 2021, s. 156.)

Burada mevzuyu biraz da açmak üzere bir örnek vermek istiyorum:

2021 senesinde kendi memleketime Yûnus Emre üzerine konuşma yapmak üzere davetçi olarak çağrılmıştım. Bir de ilçenin vaizi vardı orada. Kısa konuşacağını sandığımız vaiz, dinleyenleri sıkacak kadar uzun konuştu. Bir de arada Yûnus’un vahdet-i vücûd düşüncesi aleyhine laflar etti ve işi İmam Rabbânî’nin vahdet-i şuhûd anlayışıyla telif etmeye, sözüm ona o konudaki yanlış anlamayı gidermeye kalktı. Aslında çok büyük pot kırmıştı ve yanılmıştı.

Benzer bir duruma şu an görev yaptığım ilin müftüsüyle konuşurken de şahit oldum. Diyanet’in, İslam’ın en büyük hedefinin vahdet-i vücûdu yani vücut birliğini bilip yaşayan insan-ı kâmili yetiştirmek konusunda sağlam bir fikre sahip olmak şöyle dursun, aleyhte bir tutum içinde olduğu ne yazık ki örnekleriyle sabittir.

Erenler mirasını görmezden gelen Diyanet mensuplarının bulundukları yerde onca bilgiye ve imkâna rağmen kayda değer bir hizmet ortaya koyamamalarını biraz da burada aramak lazım. Zira erenleri anlamaya ve sevmeye çalışsalar mesaileri daha bereketli ve kuşatıcı olurdu. Hem bilgileri de önce kendilerine yarar ve sonra halk da onlardan istifade ederdi. Ama durum ne yazık ki, biraz tersidir.

Diyanet dediğimiz kurum, bugün insan-ı kâmili anlamamıştır. Anlamamak konusundaki ısrarcı tutumlarını bugün de devam ettiriyorlar. Yalnız kâmil mürşitleri anlama yolculuğundaki tutumlarının topluma ve kendilerine hiçbir şey kazandırmadığının hatta çok şey kaybettirdiğinin pek farkında değiller. Halbuki bir “din adamı” aynen bir cami gibi toplayıcı olmalıdır. Fakat İslâm’ın ulaşmak istediği kâmil insana karşı tavır aldığınız zaman bilginizin ve mesainizin hiçbir bereketi kalmaz. Çünkü bunların hâllerine ve tavırlarına ciddi bir soğukluk girmekte ve hem dinden hem de ibadet mahallerinden insanlar böylece uzaklaşmaktadır. Hani Nedim’in dediği gibi mevzu:

Zâhid bu bürûdetle eğer dûzaha girsen

Bir lûle duhân yakmağa âteş bulamazsın

(Ey zâhit! Eğer bu soğuklukla sen cehenneme girsen, orada bir lüle tütün yakmaya ateş bile bulamazsın.)

Sözün özü ortada bugün anlaşılmamış bir vahdet-i vücûd düşüncesi var. Halbuki İslam’ın amacının bunu hâl olarak yaşayan kâmil insanlar olduğunu yukarıda söylemiştik. Bu hususta Diyanet’e mensup olanların yapacağı şey, Türk milletinin sevip benimsediği Ahmed Yesevî, Yûnus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli gibi tasavvuf büyüklerinin bu hususta neler söylediğini okuyup hazmetmekten ibarettir. Aksi hâlde vahdet-i vücûd aleyhindeki sözler ve tavırlarla hem kendilerine hem de bu topluma zarar vermeye devam ederler.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen