Vahiy ve Dinselleşme Olgusu

İslâm Dini, Allah’ın, Hz. Muhammed’e vahyettiği ve onun tebliğ ettiği vahiy bilgisinden ibarettir. Kur’an’daki İslâmiyet, bütün dinler içinde akıl ve bilimle çelişmeyen, çatışmayan ve mesajlarıyla örtüşen; mesajlarına yapılacak itirazların bilimsel olarak çürütülme imkânı olan, ‘tek dindir’ (Bilgiseven, 1992,7). Peygamberin vefatı sonrasında Arapların çoğu, eski inançlarının formatladığı zihin kalıplarıyla Kur’an’ı anlamlandırmaya çalışınca, söylemleri ve simgeleri İslâmî olsa da inanma eylemleri çoğunlukla bastırılmış olan eski inançlarına ait alışkanlıkların yeniden geri dönmesi tarzında olmuştur. Kur’an’daki İslâmiyet’e, özellikle Kur’an öğretileri ile akıl ve bilim dışında hangi ilke, kural, tören ve görüş, din adına sonradan eklenmişse bunların tümüne birden ‘dinselleşme’ gözüyle bakılabilir. Yani, İslâm Dini ile gerçekte ilintili olmayıp sanki ‘dinmiş gibi’ dayatılan kültür öğeleri, birer dinselleşme olgusudur.

*****

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Bütün zamanlarda insanların algıladıkları belirsizliklere karşı anlam verme çabalarından biri de inanç sistemleri olmuştur. İnsan topluluklarının, evreni, dünyayı ve kendilerini tanıma ve anlamlandırma çabalarını, olağanüstü bir güç ya da güçlerin üzerinden gerçekleştirmeyle ilgili duygu ve heyecanlarına din denilmiştir.

Vahiy Dosdoğru Yaşam Öğretisidir

Toplumların, çok eski zamanlardan bu yana dinlerle güçlü bir etkileşimleri olmuştur. Dinler, toplumların yaşam biçimlerini belirlerken, toplumların kültürleri de dini yaşantıları etkilemiştir. Dinlerin kaynağı, ya vahiy bilgisine ya da tamamen kültürel süreçlere dayanmaktadır. Göksel inanç sistemlerindeki yaratılışla ilgili bilgilere bakılırsa, ilk insana ‘ruh üflenmesinden’ ve daha sonra gelen peygamberler aracılığıyla ‘vahiy’ yoluyla insanlara doğru yol gösterilmiştir.

Vahiy, sözlük anlamı olarak “hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek, işaret etmek, ilham etmek”; kavram olarak, “Allah’ın bir emri, bir hükmü veya bilgiyi, peygamberine gizli olarak bildirmesi” anlamındadır (Yavuz, 2012, 440). Vahiy bilgisi, Yaratıcının doğaya koyduğu nesnel yasalardan ve insanlar için gönderdiği bilgi ve değerlerden meydana gelmektedir. Akıl ve zihin sahibi olan insanlığın, yaşamlarının her aşamasında hissedecekleri belirsizliklere karşı, bilinçli bir hayat sürme imkânı için, aslında ‘akletme’ veya ‘düşünme’ yetisi yeterli olmasına rağmen, peygamberlik ve vahiy bilgisi aracılığıyla ayrıca doğru yol gösterilmiştir.

Vahiy Yaşamı İyileştirmek İçindir

Vahiy bilgisi, peygamberlerin yaşadıkları zamanlardaki insanlığın zihinsel gelişimine uygun olarak, o zamanın insanlarının düşünme yoluyla öğrenme imkânlarının olmadığı konuları içermektedir. Vahiy bilgisinin insanlığın hizmetine sunulmasıyla, insanların bazı belirsizlikleri düşünce yoluyla öğrenme konusunda enerjilerini harcayarak vakit geçirmeleri yerine, akıl ve bilim yoluyla kendileri için daha ileri ve gelişmiş yaşam oluşturmalarına fırsat verilmiştir.  Söz gelimi, ‘Ahiretin varlığı’ ya da ‘yokluğu’, araştırma ve deney yoluyla öğrenilemez. Yılmaz Özakpınar’ın tanımlamasıyla ‘Ahiretin varlığı’ somut olarak kanıtlanamaz, ancak ‘yokluğu’ da somut olarak reddedilemez; sadece ‘inanma’ fiiliyle ya kabul edilir ya da inkâr edilir. Bu durumda, insanların, kesin sonuç alamayacakları konularda oyalanıp durmak yerine, kendi yaşamlarını geliştirecek ve kontrol edebilecekleri konulara odaklanıp daha insani ve uygar bir yaşam inşa etmelerinin davranış alt yapısına yönelmeleri sağlanmıştır.

Vahiy bilgisinin mantığı, birer beşer olarak doğmuş insanlara, deneme-yanılma yoluyla çok uzun sürelerde öğrenebilecekleri insani değerleri önceden bildirmek suretiyle onların ‘insanlaşma sürecine’ katkıda bulunmaktır. Söz gelimi, inanlara yapılan en önemli buyruk, ‘iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak’! Bu bağlamda, başka varlıklara ‘iyilik’ yapmak başlangıçta çok zor gelebilir; ama fiilen bu davranışın yaşanması insan vicdanında engin bir huzur yaratır. Yine, insanlar başka varlıklara kolaylıkla kötülük yapabilirler, ama bu eyleminin somut etkisi geçtikten sonra normal insanlarda derin bir pişmanlık ve suçluluk duygusu oluşur. Aslında, kötülüğün deneme-yanılma yoluyla öğrenilmesi de mümkündür. Ancak, hiçbir zaman bu kötülüğün yapılmasından önceki insani masumiyet geri gelmez.

İnsan yaşamı, her şeyin değişken ve akışkan olduğu bir dünyada, değişmeyen ve her daim geçerli olacak olan evrensel ilkelere ve kalıcı referanslara ihtiyaç duyar. Kur’an, denetlenemez bir hızda değişen olaylar ile baştan çıkarıcı durumlar karşısında, insanların sonradan telafi edilemez yanlışlarına daha işin başında engel olarak dengeli ve ölçülü davranış standartları ortaya koymaktadır.

İslâmiyet Mutlak Vahiyden İbarettir

Kur’an, kendisine inananlar için en son vahiy; İslâmiyet, vahiy kaynaklı dinlerin en sonuncusu; Hz. Muhammed göksel inançların peygamberlik geleneğine dayanan en son Elçidir. Allah’ın Elçisinin görevi, kendine gelen ‘vahyi’ insanlara iletmek ve bu mesaj doğrultusunda dosdoğru yaşamaktır. Elçinin, vahiy dışındaki yaşantısı onun içinde yaşadığı toplumun kültürüdür. Bu vahiy bilgisi, inanan insanlar için kesin ve mutlak gerçektir. İnananlar için vahiy bilgisinin kesin olması, aslında iki bakımdan önemlidir. Birincisi, vahiy bilgisi doğa yasaları gibi kesindir ve değişmez. Söz gelimi ‘yer çekimi’ mutlaktır, buna meydan okuyan yere çakılır. Bu anlamda, yazılı vahiy bilgisi de sonuçları itibarıyla kesindir. Söz gelimi, ‘Allah, pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır’ (Yunus, 100). İnsanlık tarihi ve günümüz bu hükmün tanığı ve kanıtıdır. İkincisi, vahiy, peygamberlerin tebliğine konu olan kitap ya da risaleye, sonradan hiçbir ekleme ve ulama yapılamaz. Söz gelimi, İslami vahiy sadece Kur’an’dan ibarettir. Kur’an’dan asla bir eksiltme olamayacağı gibi Kur’an’a (İslamiyet’e) herhangi bir ekleme de yapılamaz. Bu anlamda, ‘Allah katında din, İslam’dır’ (Âli İmran, 19) ve ‘Bugün sizin dininizi kemale erdirdim’ (Maide, 3) ayeti ile İslâm Dini tamamlanmıştır. Kur’an’da olmayan, ama İslam adına kaydolunan her bilgi, ilke ve kural, din bağlamında oluşan toplumsal kültür öğeleridir.

Kültürler Aracılığıyla Dinlerin Etkileşimi

İnsanlık tarihinde kültürler arası etkileşimlerin bir boyutunu da dinler arası etkileşim temsil eder. Bütün dinler, ilk özgün hâllerine ek olarak hem kendi içlerinde yeni kültürel öğeler, hem de dinler arası kültürel etkileşimler içine girmek suretiyle belirli bir süre sonra ‘eklektik’ bir inanç sistemine dönüşmektedirler. Vahye dayalı dinler de dahil olmak üzere, yeryüzündeki bütün inanç sistemlerinin öğretileri, uygulamada toplumların kültürel sistemleriyle karşılaştıkları andan itibaren birtakım kültürel değişimler yaşamaktadır.

Toplumsal yapıların, mevcut kültürlerinin üzerine gelen dini öğretilerin, önceki yaşam biçimini ne derecede değiştirme gücünün olup olmayacağını belirlemede iki önemli etken söz konusudur. Birisi, önceki inanç sisteminin değerleri ile sonraki inancın değerleri arasındaki farklılığın ölçüsüdür. İki değer sistemi arasındaki farklılık ne kadar az ise sonrakinin öncekini değiştirme ihtimali artar. Farklılık ne kadar çoksa, iki değer sistemi arasındaki ilişkide, sonrakilerin öncekileri etkilemesinden çok, büyük bir ihtimalle öncekilerin daha sonrakileri çeldirme ihtimali daha yüksektir. Diğeri, daha sonraki dine inanan insanların kavramsal ve olgusal olarak kendi özgün inançlarına bağlılık dereceleridir. Söz gelimi, göksel inanç sistemlerinde Allah’tan gelen ‘vahiy’ ile bağlar gevşedikçe ve koptukça, önceki dinin kültürel alışkanlıklarının sonraki dini yaşantı içinde devam etme ihtimali artmaktadır.

Musevilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet Çizgisi

Göksel inanç sistemleri, aynı coğrafyada birbirlerinin ardından aynı ırk ve kültürlerin üzerine inmiş dinlerdir. Bu bağlamda, Museviliğe ait inanç kültürlerinin, Hıristiyanlığın bazı inançlarına nüfuz etmiş olduğu bilinmektedir. Buna karşılık, Allah’ın, Hz. Muhammed’e vahyettiği Kur’an’da şimdiye kadar hiçbir değişiklik olmasa bile, Müslümanların Kur’an’dan nispeten kopuk dini yaşantılar olarak sergiledikleri çok sayıdaki mezhep, cemaat ve tarikatlar gibi alt kültürel oluşumlarda, Musevilik ile Hıristiyanlık inançlarına ilişkin bir kısım kültürel öğelerin varlığı gözlenmektedir. Söz gelimi, Museviliğin dinsel kültüründeki ‘kadınların, erkeklerin eğe kemiğinden yaratıldığı’ ve ‘kabir azabı’ ile ilgili inanç, kültürel etkileşim yoluyla Müslümanlığın dinsel kültürüne girmiştir. İslâmiyet’in kutsal kitabı Kur’an’da böyle bir söylemler asla yer almaz. Kur’an’ın ruhundan kopuk ve yoksun bir biçimde, çoğunlukla ‘uydurma hadisler’ formatıyla gerçekte Kur’an’da olmayan bu tür bilgiler, kültürel olarak Müslümanların önemli bir kısmını etkisi altına almıştır.

Hz. Muhammed’e vahiy devam ederken ve peygamberin yaşadığı zaman içindeki karizmatik duruşu ve uyarıları nedeniyle ilk Müslümanların, eski dinsel tutumlarından ve Medine’de iç içe yaşadıkları Musevi ve Hıristiyanlardan davranışsal olarak etkilenmeleri büyük ölçüde önlenmişti. Ancak, Peygamberin vefatından sonraki yıllarda, iktidar kavgaları ve aşırı siyasallaşma yüzünden başlayan duyarsızlaşma nedeniyle hem eski inanç kalıntılarından hem de birlikte yaşanılan diğer inanç kültürlerinden etkileşim giderek çoğalmıştır.

İslâm Dininin Dinselleşmesi

İslâm Dini, Allah’ın, Hz. Muhammed’e vahyettiği ve onun tebliğ ettiği vahiy bilgisinden ibarettir. Kur’an’daki İslâmiyet, bütün dinler içinde akıl ve bilimle çelişmeyen, çatışmayan ve mesajlarıyla örtüşen; mesajlarına yapılacak itirazların bilimsel olarak çürütülme imkânı olan, ‘tek dindir’ (Bilgiseven, 1992,7). Peygamberin vefatı sonrasında Arapların çoğu, eski inançlarının formatladığı zihin kalıplarıyla Kur’an’ı anlamlandırmaya çalışınca, söylemleri ve simgeleri İslâmî olsa da inanma eylemleri çoğunlukla bastırılmış olan eski inançlarına ait alışkanlıkların yeniden geri dönmesi tarzında olmuştur. Kur’an’daki İslâmiyet’e, özellikle Kur’an öğretileri ile akıl ve bilim dışında hangi ilke, kural, tören ve görüş, din adına sonradan eklenmişse bunların tümüne birden ‘dinselleşme’ gözüyle bakılabilir. Yani, İslâm Dini ile gerçekte ilintili olmayıp sanki ‘dinmiş gibi’ dayatılan kültür öğeleri, birer dinselleşme olgusudur.

Doğuşundan bugüne kadar din adına ne üretilip çoğaltıldı ise bu bir kültürel birikimdir. İnsani ve toplumsal bir yaratma olarak kültürlerde, doğru-yanlış, iyi- kötü, güzel-çirkin vb. çok sayıda olumlu-olumsuz öğeler mevcuttur. İslâmiyet’in, farklı kültürlerle karşılaşmalarıyla birlikte, dinin özünü oluşturan ‘tevhit’ ve ’akla’ uygun düşen ‘doğru’, ‘iyi’ ve ‘güzel’ olan kültürel birikimler, birer zenginlik; buna karşılık ‘tevhit’ ile ‘akıl’ dışı çok sayıdaki kültürel öğeler dinselleşme sayılmalıdır.

‘Dinselleşmenin’ Hızlandırıcıları

Tarihsel süreç içinde toplumlardaki sosyal değişmeler ve farklı kültürlerle karşılaşmalar, her inanç ve ahlak düzeninde birtakım etkileşimlere yol açabilir. Ancak, dinlerin kendi eksenlerinden çıkarılıp mevcut düzenlerin birer kültürel parçaları haline getirilmesinde iki etkili toplumsal sınıfın rol oynadığı görülmektedir. Birisi, din üzerinden siyaset yapan, gelir elde eden ve dağıtan egemen grupları temsil eden yönetici sınıflardır.  Bunlar, kendi sömürü ve haksız düzenlerinin devamı için dini bir ideolojik aygıt gibi kullanmaktadırlar. İkincisi, din üzerinden toplumda bir psikolojik üstünlük yakalayan din adamalarıdır. Bunlar da, kurulu düzen için yapılabilecek eleştiri ve itirazların önünü kesmek için bu yöndeki görüş ve düşünceleri din dışı ilan ederken; yönetici sınıfın ve kendilerinin tartışılmasını istemedikleri görüş ve iddialarını da hemen din ambalajına almaktadırlar. Böylece, her eleştiri ve tartışmadan kazançlı çıkmaya çalışırlar.

Din ile dinselliğin birbirinden ayrılması ve Müslümanlık anlayışlarımızın, İslâmiyet’in özünü ve aslını temsil eden Kur’an referansıyla sorgulanması gerekmektedir.  Mehmet Akif’in diliyle; Kur’an’ı, ‘asrın idraki’ ile yani akıl ve bilim ile yeniden buluşturmalı, okumalı ve anlamalıdır.

Kaynaklar;

Bilgiseven, Amiran Kurtkan (1992): Sosyolojik Açıdan İslâmiyet ve İslami Kavramlar, Filiz Kitabevi, İstanbul

Yavuz, Yusuf Şevki (2012): “Vahiy” maddesi, TDVİA, 42. Cilt, İstanbul

————————————————

Kaynak;

https://millidusunce.com/misak/vahiy-ve-dinsellesme-olgusu/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen