Son günlerde içimizi kavur kavur yakan bir bildirgeden bahsetmek istiyorum sizlere. PKK terör örgütünün kendini feshettiğini ilan ederken Türkiye’nin tapu senedi Lozan’ı hiçe sayan, milletimizi ve devletimizi soykırımcı olarak dillendiren ifadeler bu konuyu gündeme getirenlerin suratlarına bir tokat gibi indi. Onların suratları kızarmadı belki ama onurlu her Türk vatandaşının yüzü kıpkırmızı oldu.
Bu hainliğin belgesi bildirge dostlarımızı üzmüştür mutlaka ama içimizde bazı satılmışların da mutluluktan neredeyse havalara uçtuklarını içimiz yanarak izliyoruz.
İmralı’daki katilden bahsederken “sayın” kuyruğuna girenlerin üstüne üstlük bu bebek canisine “Kurucu Önder” sıfatı yakıştıranlara yazıklar olsun.
Aşağıda sıralayacağım tarihi gerçekler için biz değil de TC hüviyetli hüviyetsizlerin biraz olsun karakterleri varsa utanırlar.
Yıllar yılı “Lozan’ın gizli maddeleri var, Lozan ‘da çok büyük topraklar kaybettik.” Diyenlerin yalanları ortaya çıkınca yılan gibi kıvrılıp inlerine girdiler.
Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Sevr Banliyosundaki bir seramik fabrikasında bize yani Osmanlıya imzalattıkları SEVR ihanet belgesi aynı zamanda Türk’ün tarihe gömülme belgesiydi.
Gerçekte Sevr ihanet belgesinden 3 ay önce yine aynı yerde başlayan itilaf devletleriyle yapılan görüşmeler sonucunda kabul etmemizi istedikleri ihanetlerini o dönemde Osmanlı heyeti başkanı Tevfik Paşa kabul etmemişti. Bunun üzerine rezil ve aşağılayıcı bir teklif daha getirerek:
“Savaşın çıkmasında büyük sorumluluğu bulunduğunu, kendisine dostluğunu kanıtlamış devletlere büyük hainlik yaptığını, Ermeni ve Rumlara görülmemiş bir zulüm uyguladığını ve Türklerin çoğunlukta olmadığı toprakların, Türk boyunduruğundan kurtarılacağını” ilan ettiler.
Bu ihanet teklifi sonrasında kendi makam ve mevkilerini ön planda tutan içimizdeki ihanet şebekesi korku nöbetiyle milleti değil de kendi çıkarları doğrultusunda hareket edip önümüze uzatılan idam fermanımızı imzalattılar.
Padişah ve onun çıkarcı haini Damat Ferit ile İngilizlere tapan bazı Hürriyet İtilafçılarının güle oynaya imzaladıkları bu belge milletimizin boğazını sıkan bir idam ipinden başka bir şey değildi. Onlar için memleketin kendileri dışındaki geri kalanı umurlarında bile değildi.
Padişahın 22 Temmuz 1922 de topladığı Saltanat Konseyinde, bu, onların Barış bizimse İhanet antlaşması dediğimiz belgenin imzalanması kararı çıktı. Bu çıkan kararda nasıl bir ifade var, okuyun, ihanetin nasıl vuku bulduğunu daha iyi anlayacaksınızdır.
“Osmanlı Saltanat Hükümeti bugün iki ihtimal karşısında bulunuyor: Ya antlaşmayı içerdiği ağır ve korkunç koşullar ile kabul etmek ya da reddetmek. Kabul edilirse İstanbul başkent kalmak üzere bilinen sınırlar içinde küçük bir devlet varlığını koruyabilecektir… Reddedilirse… Osmanlı saltanatına ve Osmanlı Hükümeti’ne son verilecektir…”
İşte ihanetin başı Damat Ferit başkanlığında kurulan yeni bir heyet tekrar Sevr’e giderek önceden hazırlanmış ihanet metnini orada imzalandı.
Bu metinde önemli birkaç maddeyi hatırlamakta fayda var:
“Rumeli’de İstanbul dışında kalan yerler Yunanistan’a veriliyordu…
Doğu’da bir Ermenistan devleti kurulacak, bunun sınırlarını ABD Başkanı Wilson saptayacaktı…
Anadolu bölgeler halinde İngiltere, Fransa ve İtalya arasında paylaşılıyordu…
İstanbul Osmanlı başkenti olarak kalacak ancak Sevr hükümlerine aykırı en ufak bir hareket halinde Türklerin elinden alınacaktı…
Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden 1 yıl sonra Kürtler isterlerse ayrı bir devlet kurabilecekti…
İzmir ve civarı resmi olarak Osmanlı egemenliğinde kalacak ancak yürürlüğe konulması ve uygulanması Yunanistan’a bırakılacaktı… Ayrıca 5 yıl sonra mahalli parlamento bu bölgenin Yunanistan’a katılmasını isteyebilecekti…
Türklere ana bölge olarak İç Anadolu olmak üzere, Karadeniz’e ufak bir çıkışı bulunan yaklaşık 200 bin kilometrekarelik bir toprak bırakılıyordu…”
Bu kararlar Türk’ü ortadan kaldırma kararından başka bir şey değildi. Bundan sonra ise Türk’ün ateşle imtihanı başlıyordu.
Ankara hükümeti bu kararları kabul edenlerin ihanet içinde bulunduğunu ilan ederek kurtuluş mücadelesi başlattı. İşte Türk Milletinin top yekun başlattığı bu mücadele sonucu da bize LOZAN adında vatanımızın tapusunu ortaya çıkardı. Bize uygun görülen şaibeli Anadolu’daki 200 bin metre karelik toprağımızı 780 bin metre kareye çıkardı. Bu antlaşma metni aynı zamanda Sevr ihanetinin de tarihin karanlık sayfalarına gömülme belgesiydi ki, bizler hala o gururla yaşıyoruz.
Azerbaycan Türkü kardeşlerimizin “Karabağ Azerbaycandır.” haykırışı gibi biz de “LOZAN VATANDIR…!” diye sesimizi duyuruyoruz.