Üç başbakan doğu Akdeniz’de iş birliği yapmak için bir araya gelmişler. Pek çok Tv kanalı da bu üç kişinin toplantı sonundaki demeçlerini ciddî ciddî yayıyor.
Bu eğlenceli, acıklı, düşündürücü olayda, birçok yanlış var; âdetâ yanlışlar dizisi.
1.Türkiye’yi imâ ederek, “imparatorluk” hayâlinden söz ediliyor, tekrar imparatorluğun bir parçası olmayacakları belirtiliyor. Kasd edilen, tabiî, Osmanlı Devleti’dir. Bu üç kişi, okumuştur, diplomalıdır. Bu, üç târih bilmez diplomalı câhile “imparatorluk” konusunda şunu hatırlatmak yeter: sizin târihçilerinizin inatla, israrla yazdıklarının aksine, Osmanlı Devleti, imparatorluk değildi, Osmanlı, “imparatorluk olsa idi, 450 yıl hâkimiyeti altında yaşayan Yunanistan’daki Yunanlı sayısı, Amerika kıtasındaki Kızılderili sayısı kadar kalırdı, yunanca unutulurdu. Osmanlı için, feth ettiği toprak vatan idi, sömürge değildi; Belgrad, Sofya, Atina, Bükreş şehirlerinin, Bursa’dan, Konya’dan Sivas’tan farkı yoktu, hepsi vatandı, Osmanlı, gayrı müslimlere “millet nizâmı” uyguladı: her milletin (dînî topluluğun) başına, o dînin en yetkili dîn adamını getirdi, o toplumun işlerini ona bıraktı, yönetimindeki gayrı müslimlerin dillerine, kültürlerine karışmadı. Sözgelişi, İstanbul’un fethinden, 1453 yılından beri 672 yıl geçmesine rağmen, Rum gençleri, Patriğin soğuk kış günü denize attığı haçı çıkarma yarışına giriyorlar, geleneklerini sürdürüyorlar. Halbuki, Hristiyanlar; 1492 yılında zaptını tamamladıkları İspanya’da 800 yıldan beri yaşamakta olan Müslümanlardan, orada hiç kimseyi bırakmamıştır. (İspanya, Orta çağ karanlığındaki Avrupa’ya, İslâm dünyasından medeniyetin geçiş yerlerinden biridir, diğeri, Palermo-İtalya yolu idi. Orta çağ’da (395-1453) medeniyet İslâm dünyâsında idi. Orta çağ, “Avrupa için” zifirî karanlıktır, bizim, yerli, ters okumuş diploma hâmillerimize de hatırlatalım.)
2.Osmanlı Devleti, Kıbrısı, 1571 yılında VENEDİKLİ’den aldı, Katolik Venedik hegemonyası, boyunduruğu altına yaşayan Ortodoks Rumlar, rahat nefes aldı, yüz yıllarca, Osmanlı yönetiminde refah içinde yaşadılar. Güney Kıbrıs yönetiminin başındaki kişi, ya târih bilmiyor, yahut utanma duygusundan mahrum ki, cehaletten daha da kötüdür: utanma duygusu, insana mahsustur. Atalarının, 1974 öncesi Kıbrıslı Türklere yaptığı zulüm, Gazze soykırımcısı Netanyahu’nunkini aratmaz. Kâfirde merhamet duygusu yoktur. Pilot Cengiz Topel’e yaptıkları işkence, insanlık için yüz karasıdır.
3.Yunanistan’ın sempatik görünüşlü başbakanı, herhâlde, askerlerinin, ellerindeki mızraklarla, vatanları işgal edilen zavallıların sığınmak için geldikleri lastik botları patlatıp o zavallıları ölüme terk ettiğini biliyordur. Suç olan bu eylemi, medenî (!) Avrupa kınayacağı yerde, zamanın Alman Başbakanı ve AB Başkanı Merkel: “Yunanistan’ın kendini korumağa hakkı vardır” diye örtbas ediyordu. Hatırlatalım: Utanmak, insana özgü bir duygu, bir davranıştır.
4.Netanyahu’nun sözünü ciddîye alan gafil de, Osmanlı, 1516 da Filistin’i aldığında, orada Memlûk Devleti değil de, İsrail terör topluluğu olduğunu zannedecek! Theodor Herzl bir hayâlin peşine düştü, masonlar, âlet olanlar vâsıtâsıyla, bir dizi girift olaylar sonucu, 1917 de İngilizler o bölgeyi işgal ettiklerinde, sistemli olarak oraya Yahudileri yerleştirdiler, bir takım terör olaylarından sonra 1948 yılında İsrail kuruldu. USA dan hemen sonra Türkiye tanıdı (bizdeki, 1948 yılındaki masonların ve yerli gâvurların mârifeti.) Onun için, İsrail’in, Türkiye’ye teşekkür borcu olmalıdır.
Osmanlı 1516 yılında o bölgeyi aldığında, Filistin’de, “İsrail” diye bir toplum mu vardı? Ne pişkinlik! Ne yüzsüzlük!
Kaldı ki Osmanlı yönetimindeki Filistin’de huzûr vardı, güven vardı, savaş yoktu:
Yahudiler, 1492 yılında Hristiyanlar tarafından İspanya’dan kovuldukları zaman, onlara Osmanlı Sultânı İkinci Bâyezîd Hân, Osmanlı topraklarında yaşama hakkı lütfetti, Selânik, İzmir, İstanbul gibi şehirlere yerleştiler, ticâretle uğraşarak daha da zenginleştiler. Yahudiler, yüz yıllar boyunca Avrupa’da dışlandılar, gettolarda yaşadılar, Türkiye’de ise, rahat ve huzûr içinde hayâtlarına devâm ettiler.
Günümüzde, Türkiye Cumhûriyeti, Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın ağızdan, kimsenin toprağında gözümüz olmadığını ifâde ederken, bu üçlü toplantı sonunda böyle tuhaf, kışkırtıcı bir beyân çıkması, devlet geleneği eksikliğini göstermektedir.
Türkiye Cumhûriyeti, kendine yaraşanı yapıyor, büyük devlet olgunluğuyla davranıyor, güneyimizdeki bu oluşumları dikkatle takip etmekle birlikte, telâşa kapılmıyor, teennî ile hareket ediyor, kışkırtmalara yüz vermiyor.
Türkiye, bu üç başbakanın yaptığı toplantıdan sonra medyaya verilen beyânata, En yetkili ağızdan, En Güzel, En Mânâlı cevâbı en net şekilde veriyor:
Teneke tıngırtısı hükmündedir!
*** *** ***
24 Aralık 2025
