Turgut GÜNAY (Yetik Ozan, 17.07.1942 / 13.12.1978)
1974 yılında Ankara’da tanıştık Yetik Ozanla. Askerliğinin son günleriydi. İlk buluşmamız şimdiki gibi aklımda. O, Nida Tüfekçi Hoca ve ben Gençlik Parkı’nda nefis bir sohbet akşamı yaşamıştık. Dostluğundan, kibarlığından, muhabbetinden dolayı ona hayran kalmamak mümkün değildi. Ortak noktamız milli duygular, halk edebiyatı ve halk müziğiydi. İkinci buluşmamız evlerinde olmuştu. Salona girdiğimde bana ilk gösterdiği şey duvarda asılı olan
Yârı gam
Sarardıptı Yârı gam
Bir güne men düşmüşem
Yarı derttir yarı gam
hoyratını okuduğum 45’lik plağımdı.. . “Gözlerime mıhlamak için duvara astım. Çalmak için de bunu kullanıyorum” diye yedeğini gösterdi. İnce, vefalı, insanı herkese nasip olmayan bir olgunluğa yükselten farklı bir iç alemi vardı.
Yetik Ozan denince hemen akla, ücra bir köyde doğup büyümüş, köy ya da ilçe sınırını aşmamış, saf dilli bir ozan akla gelebilir. Oysa Yedik Ozan, Edebiyat doktoru olan Dr. Turgut Günay’dır. İsteğine erişmiş, kendini yetiştirmiş, bilgili ve olgun biri olduğu için bu sıfat ona yakışmıştır.
Hakikati söylemekten, milli meseleleri cesurca ve lider kimselerin üslubuyla dile getirmekten asla çekinmezdi.
Türk insanının kaderini okumuş gibiydi. Onun gülen, ağlayan kalbinin içini görmüş şiirlerini ona göre dillendirmişti. Halkın şiir anlayış ve zevkine sadık kalmakla birlikte günün zevk ve anlatım özelliklerini de göz önünde bulundurarak halkla aydının zevk ve anlayışını birbirine katmayı başarmış bir şairdi. Bu özelliklerinden dolayı Karslı ve Erzurumlu ozanlar, onunla birlikte olmaya can atar ama huzurunda korkuyla yer alır ve onunla atışmaya girmekten çekinirlerdi.
Ondan saygıyla bahseden ünlü ozanlarımız rahmetli Şeref Taşlıova ve Murat Çobanoğlu, onunla birlikte olmakla dünü ve bugünü birlikte ifade eden yepyeni bir şiir anlayışına sahip olmuşlardır.
Yetik Ozan, ruhunu nerede bırakıp, kafasını ne tarafa götüreceğini tartan bir düşünceye sahipti. Hiçbir zaman güzelliğin, kibarlığın kaynağı olmaktan geri kalmadı. Şiirlerinde nefis edebi buluşları vardı:
Susuzluğu içmişim yaz boyu sır tasından
İfadesi, onun engin hayalinin mahsulüdür. Yüreğindeki aşkı ifade ederken dillendirdiği
Bir ürkekçe suna için
Bin güle kıydığım yerler
dizeleri, halk şairlerine yeni bir anlatım ufku açar niteliktedir.
Kendisini yakından tanıma fırsatını bulduğumda, büyük bir sanatkârla, değerli bir dostla tanışmanın gurur ve hazzını bana duyurmuştu.
Her sevgi bir düğüm atmış koluna
Dokundukça inler yarası vardır
Irak gönüllerin uçurumuna
Ezgiden bir köprü kurası vardır
dediği “Bağlama” ve benzeri şiirleriyle modern Türk şiirinin meraklılarına otantik kaynaklardan faydalanmanın şart olduğu fikrini aşılamaya çalışmıştır.
Şiirde ve müzikte mükemmeli arayan bir insandı. Her müzik ve şiirden kolay kolay tatmin olmaz, dinlediği şiir ve müziğin ruhuna inmek, oradan ilham almak isterdi.
Saz sanatçısı olmamasına rağmen bağlamayı hayret verici bir ustalıkla çalmayı başarıyordu. İrticalen şiir söylerken en yakın dostu bağlaması olmuştu. En değerli vasfı ise âşık müziğine olduğu kadar yerel müzik kültürüne de aynı kudrette sahip oluşuydu.
Unutmadık seni gül yüzlü dost.
Mehmet ÖZBEK
