Yine Alevîlik tartışması: Nurettin Topçu’yu Anlamak/ Anlamamak

Yine Alevîlik tartışması: Nurettin Topçu’yu Anlamak/ Anlamamak

Dr. Arslan Tekin-Prof. Dr. Baran Dural

1.

Alevîlik tartışması gündemden düşmüyor. İktidardakiler, Alevîler için resmî kapılar açtılar. Cem evleri ve cem evlerinin başındaki dedeler için bazı imtiyazlar tanıdılar.

İnsanlarımız Alevî/Bektaşîlerin bu ülkenin aslî unsuru olduğunu akla getirmiyorlar.

Alevîler, ta 16. yüzyıl başından Yavuz Selim’den itibaren kendilerini ister istemez gizleyerek esrarengiz görüntü verdiler. Farklı bölgelerde birbirlerinden kopuk zümreler, kendi dünyalarına çekildiler, bütüncü anlayıştan da koptular.

Yurt içinde ve yurt dışında farklı Alevî gruplarına, Bektaşîlere ulaştım, ne nedir anlamaya çalıştım ve yazdım. (“Alevîler ve Bektaşîler Arasında” kitabımız. Bilgeoğuz Yayınları)

***

Bu meseleye yine neden girdim?

Ülkesini, insanlarını seven, dünyaya pozitif bakan mutlaka uyarıcı olmalıdır. Önceliğim bu.

Şu haber Medyascope sitesinden:

“Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde okutulacak derslerin bazılarının öğretim programlarını yayımladı. Yeni müfredat çalışması kapsamında ortaokullarda ‘Kültür ve Medeniyetimize Yön Verenler’ dersi okutulacak. Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın kararıyla onaylanan dersin programına göre öğrencilerin, ‘kültür ve medeniyetimize yön veren şahsiyetleri bilmeleri, tanımaları ve günlük hayat içerisinde model olarak almaları’ hedeflendi. / Ders kapsamında Hacı Bektaş-ı Veli, Hârizmî, Bîrûnî, Yunus Emre, Halil İnalcık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç gibi isimlerin kültür ve medeniyete sağladığı katkılar anlatılacak.”

Buraya kadar bir şey yok. Sıkıntı sonraki satırlarda:

“Dersin içeriğine yönelik bilgilerin yayımlanmasıyla birlikte eğitimciler ve Alevi temsilcileri, Nurettin Topçu ismine tepki gösterdi. Topçu’nun ‘Türkiye’nin Maarif Davası’ adlı kitabında geçen, ‘…Tarikatları ise, asırların arasında ta kalbinden kemiren şerir kuvvet Alevilik olmuştur. Ve böyle bozuk bir zihniyete, kolayca ortak olan hayati hazlarla yüklü bir adap ve erkan silsilesi, tarikatları çürütmeğe kafi geldi. İslam alemi, bugün bu iki çürütülmüş zihniyetin harabesi halindedir’ sözleri tekrar gündeme geldi.” (Gülseven Özkan, “Alevi kuruluşları, Nurettin Topçu’nun ortaokul öğrencilerine anlatılacak olmasına tepkili”, 19 Aralık 2023)

Nurettin Topçu, “Anadoluculuk” fikrinin öncülerinden. “Anadoluculuk”, onun kayınpederi Hüseyin Avni Ulaş’ın maddî desteğiyle çıkan “Anadolu Mecmuası”na kadar uzanır. (Dergi 1924-1925’te 12 sayı yayınlanabildi. Üç sayı bir arada çıkmıştı. Hüseyin Avni Ulaş, M. Kemal Atatürk’e muhalif bilinir. Mustafa Kemal, Nutuk’ta Erzurum milletvekili Hüseyin Avni’ye de yüklenir. “Anadolu Mecmuası”nı Dr. Ahmet Zeki İzgöer’le birlikte yeni harflere aktardık. Türk Tarih Kurumu yayını.)

Bir yazımda “1960’lı, 1970’li yıllarda sosyalizm o kadar revaçtaydı ki, İslâmcı-Anadolucu-milliyetçi diyebileceğimiz Nurettin Topçu (1909-1975) bile fikrine “sosyalizm”i katarak, “İslâm sosyalizmi” üzerinde durmuştu.” diyorum.

Önce Nurettin Topçu’yu tanıyalım:

1909’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Lisesi’ni, Fransa’da Strazburg Üniversitesi’ni bitirdi. Sorbonne Üniversitesi’de doktora yaptı. (Doktora tezi “İsyan Ahlâkı” adıyla Türkçeye çevrildi.) Sorbonne’da başladığı Bergson üzerine çalışmasıyla doçent unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi’nde iki yıl eylemsiz doçent olarak çalışmasına rağmen kendisine kadro verilmedi. Lise öğretmenliğine geçti. 40 yıl ders okuttu. Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye Hanım’la evliliği kısa sürdü. Fikrî çalışmalarını Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği, Milliyetçiler Derneği ve Anadolu Fikir Derneği’nde sürdürdü. 1939’da “Hareket” dergisini çıkarmaya başladı. Dergi yayını kesintilerle uzun süre devam etti.

Nurettin Topçu, “Turancı milliyetçiliğe, ümmetçi İslam birliğine ve Osmanlıcılığa tepki olarak doğan Anadoluculuk Hareketi, Türk kültürünün Anadolu’da temellendiğini, bu yüzden Anadolu’nun her yönüyle ele alınıp incelenmesi gerektiğini” savunuyor.

Akademik çalışmasını Nurettin Topçu üzerine yapmış bir akademisyenden, Nurettin Topçu ve onun Alevîliğe dair sözleri üzerine görüşlerini aldım. Tartışmalara nokta koyacak, detaylı bir açıklama.

Türk fikir hayatında ayrı yeri olan, Anadoluculuk Hareketi’nin ikinci kuşağının fikrî önderi Nurettin Topçu’nun Millî Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda tanıtılmasını, okutmasını istemesi ara ara haber oluyor.

Haberi dün hatırlattık. Nurettin Topçu’nun “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı kitabında geçen, ‘…Tarikatları ise, asırların arasında ta kalbinden kemiren şerir kuvvet Alevilik olmuştur…” sözü ve devamındaki sözleri deşildikçe deşiliyor.

Meselenin aslı nedir? Nurettin Topçu bu sözleri ne maksatla söylemiştir? Bu soruları bir “bilen”e sorduk.

“Bilen” kişi Prof. Dr. Baran Dural. Sorularımızın cevabı ayrıntılı ve uzun. Aradan soruları çıkarıyoruz, cevabı bütünleştiriyoruz.

Nurettin Topçu’ya dair doktora yapan Baran Dural, 1972 İstanbul doğumlu. Robert Koleji ve Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Aynı bölümde “1980 Sonrasında Yaşanan Değişim ve Yenisağ: Milliyetçi Hareket (1944-2000)” teziyle yüksek lisansını, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Başkaldırı ve Uyum: Türk Muhafazakarlığı ve Nurettin Topçu” teziyle doktorasını tamamladı. Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi. Yayınlanmış kitapları: Çingenelerin Sosyal ve Toplumsal Sorunları: Mahcup Red Notaları, Tarihi Roman, Turan İdealine Farklı Bir Bakış, Siyaset Biliminde Kuram- Yöntem- Güncel Yaklaşımlar, Sosyolojide Kuram- Yöntem Güncel Tartışmalar, Çağdaş Siyasal İdeolojilerde Kuram- Yöntem Güncel Tartışmalar, Onun Hikayesi, “Başkaldırı ve Uyum: Türk Muhafazakarlığı ve Nurettin Topçu, His Story: Mustafa Kemal and Turkish Revolution, Atatürk ve Liderlik”, Türk Modernleşmesinde Temel Tartışmalar, Pratikten teoriye Milliyetçi Hareket-I/II, Milliyetçiliğin Yakın Tarihi, Batı’da ve Türkiye’de Kuramsal Milliyetçilik.

Baran Dural’ın gazetecilik geçmişi de var. Lise yıllarında, haftalık Yeni Düşünce dergisinde başlayan gazeteciliğini Ortadoğu, Yeni Hafta, Yeni Şafak, Nokta, Gündüz, Yön, Yeni Günaydın, Ayyıldız, dergi ve gazetelerinde devam ettirdi.

Sözü Prof. Dr. Baran Dural’a bırakıyorum:

***

Aslında her şey, “Medyascope” adlı internet gazetesinde, 19 Aralık 2023 tarihinde yayımlanan, “Alevi Kuruluşları Nurettin Topçu’nun Ortaokul Öğrencilerine Anlatılacak Olmasına Tepkili” başlıklı haberle başladı. Gülseven Özkan imzalı söz konusu haberde, “Kültür ve Medeniyetimize Yol Verenler” adlı derste Halil İnalcık’tan Nurettin Topçu’ya bir dizi düşünürün, ortaokul öğrencilerine tanıtılacağına; ancak, yazarının anti-laik ve Alevîleri hedef alan sözlerinden dolayı, Nurettin Topçu’ya Alevî kuruluşlarınca itiraz edildiği dile getirilmekteydi. Nedense haberden önce değil, söz konusu yayından sonra birbiri peşi sıra açıklama yapan kimi Alevî dernekleri, tepkilerini ortaya koydular ve haber değer kazandı.

Bunun üzerine konu dallanıp budaklandırıldı. Sol gazetesi ve ardından Birgün gazetesi de konuya el atarak, 13 Ocak’ta yayınladığı, “Alevileri Hedef Alan Topçu’nun Kitapları Dağıtılacak: ‘Bozuk Zihniyet’ Yine Okullarda” haberini yayınladı. Uğur Şahin imzalı bu haberde, kayyım yönetimindeki Van’da okullara gönderilecek kitapların arasında Nurettin Topçu’nun, “Maarif Davası” başlıklı çalışmasının da yer aldığı ve bu kapsamda, MEB genelgesine uyularak açılacak ihalelerde, söz konusu kitap ve benzerlerinden 120 adet alınıp ortaokullara dağıtılacağı kaydedildi.

Uğur Şahin haberine, “Cumhuriyet’e düşman”, “Alevilere Hakaret” gibi iki “iç gıdıklayıcı” ara başlık da kondurmuştu.

Öncelikle haber yanlış mı? Nurettin Topçu Alevîleri hedef almış mı? Nurettin Topçu’nun kitaplarını ve yazarla ilişkili, “Nurettin Topçu Okumaları” haricinde yazılmış bütün kitapları okumuş, Nurettin Topçu üzerine yazdıklarımdan, sıklıkla ve bolca atıf alan bir akademisyenim. Doktora tezimin başlığı da, “Başkaldırı ve Uyum: Türk Muhafazakarlığı ve Nurettin Topçu”, danışman hocam ise Prof. Dr. Sina Akşin’dir.

Evet, Nurettin Topçu söz konusu yazısında Alevîlik hakkında, “İslâm’ı içten kemiren bozuk zihniyet” tabirini kullanmakta, hemen akabinde Zerdüşlük’ten İslâmiyet’e sızdığını ileri sürdüğü Bektaşîlikle birlikle, Şamanizm’in türevi olarak tanıttığı Alevîliğin kökünün kazınması gerektiğini ileri sürmüştür. Aynı kitapta öğretmenlik hayatının önemli bir kısmını, o dönem karma eğitim yürüten İstanbul Özel Amerikan Robert Lisesi’nde geçiren, İmam Hatip Liseleri’nde verdiği derslerden ahlâkî bulmadığı için para almayan Topçu, karma eğitimi de eleştirmiştir.

Ancak Nurettin Topçu yukarıda sıraladığım yayın organları gibi kitaplarından cımbızla alıntı seçilerek, hakkında hüküm verilebilecek bir düşünür değildir. Zira aynı Topçu, “Bir yanda okullarınızın yarısında boy boy Süleymancı vesaireci sözde İslâm alemdarlarının” dini kirlettiklerini, İHL’lerde hoca kılığıyla kendisini gösteren sözde hocaların “din pozitivizmi” yaparak, ülkede dinin aşk boyutunu kirlettiklerine de inanır.

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Nurettin Topçu, yazılarından cımbızla kelam ayıklanarak tu kaka edilecek bir düşünür değildir; çünkü, Topçu bir “antiler” düşünürüdür. Hakkında 442 sayfa kitap yazmış birisi olarak Nurettin Topçu’yu sever miyim? Hayır sevmem. Zira yazar “Anadolucu” yani küçük Türkiyeci’dir, ben Türkçü-büyük Türkiyeciyim. Yazar hem Talat-Enver-Cemal ile İttihatçı kadroları Türk saymaz, iş Mustafa Kemal ve Türk Kurtuluş Savaşı’nda görev yapan muhacir kökenlilere gelince, “Nereden çıktı bu Sırp çocukları, ordumuzun başında ne işleri var.” diye saydırır. Yazdığı hikâye kitabında, Rumeli kökenli tek bir iyi karakter yoktur ve maalesef ben Rumeli kökenliyim!

Fakat Uğur Şahin’in “Cumhuriyet düşmanı” yaftası vurup geçiverdiği Topçu, Türk Kurtuluş Savaşı’nı “elan vitale” yani Türklüğün tanrısal kurtuluş anı olarak adlandırır, kutsiyet atfeder. Topçu, kendi deyimiyle “Sırp çocukları” tarafından yönetilmeyen, başında Hüseyin Avni Ulaş, Mehmet Âkif ve I. Meclis II. Grup’un bulunduğu bir zaferi tercih ederdi hiç kuşkusuz. Ancak savaşı sevmedikleri yürüttü ve kazandı diye Kurtuluş Savaşı’nın aleyhinde ne zerre kem kelam eyler ne de günümüzde diğer İslâmcı kalemlerinde çokça gördüğümüz gibi söz söylettirirdi. Ona göre Anadolu Türk’ünün varını koyduğu bir savaşa, “İngilizler istedi diye kazandık zaten Mustafa Kemal de İngiliz ajanıydı” tipi Kadir Mısıroğluvarı sözleri etmek küstahlıktır, densizliktir. Ayrıca o bir Cumhuriyet düşmanı da olamaz; çünkü, değil… Türkiye Cumhuriyeti hiçbir cumhuriyete karşı sesini çıkarmamış, ancak şiddetli bir demokrasi düşmanlığını benimsemiştir. Ben Birgün ya da Sol gazetelerinin, burjuva demokrasileri konusunda, Topçu’dan hiç de farklı düşüneceklerini zannetmiyorum.

3.

“Kurduğunuz tüm fabrika bacaları, ‘Harp harp’ diye inliyor. Devirleri kalın perdelerle örterek kapatan harplerin doğurucu sebebi, en başta insanların merhametsizliğidir. İnsan zalimdir, insafsızdır. Hırsları ile zulmü birleşince o, varlıkların en fenasıdır.” diyen Nurettin Topçu, ne merkez ne günümüz radikal sağının hiçbir ilineğiyle benzeşmez. En azından en sağından en soluna ülkemizin tüm partilerini esir almış, “ağır sanayicilik” Topçu’dan yüz bulmaz. O kendi inançlı Müslüman Anadolu Sosyalizmi’nde, teoride bolluğu üleştirmesi gereken günümüz sosyalizm-komünizminden farklı olarak, yoksulluğu ve fakirliği bölüştürür. Tipik bir yerli Platon olan Topçu’nun, Platonik devlet şemasında devlet yoksuldur, zengin ve müreffeh olmasına somut olarak imkân yoktur. Bu yoksul devlet yurttaşları kapitalizmin bireyci, sivil toplum içinde atomize bireyler olarak kendi hayat kavgasını veren insanları değillerdir. Tasavvuf dolayımıyla “bir lokma bir hırka zihniyetine” teslim olmuş Anadolu insanı, maddî gereksinimlerini pek aza indirgemiş Müslüman Anadolu’nun gerçekleştireceği, “Müslüman Sosyalist” devrimini yoo yanlış duymadınız, öyle evrim içinde kalkınmasını filan değil düpedüz devrimini beklemektedir.

Sıradan bir İslâmcı değildi. Zaten kendisinin, İslâmcılık bahsinde anlatılması da doğru değildir kanaatindeyim. Topçu daha çok kendine mahsus bir milliyetçi veya Anadolucu hareketin II. Kuşak önderi olarak yer bulmalı düşün tarihimizde. Zira Çamlıca’da yapılan ve cemaati olmadığı için eleştirilen camiye de Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasına da söyleyecek sözü vardır düşünürün:

“Vicdan ve hulus ile istenen, böyle kelime simsarlığıyla halkın gözünü boyamak değildir; belki vatansever ve namuslu, milletin mesuliyetlerini yüklenmiş büyük ruhlu başların idareyi ele almalarıdır, millet aldatan sahtekârların değil. Ayasofya’nın açılması ve meclisin orada toplanması ne demek? Sen Piyer’i cami veya meclis yapsalar ne olacak? İçinde vatan sevgisiyle kendini fedaya hazır başlar yükselmedikten sonra…

… Böyle sözlerin birer tuzak olduğunu millet pek çok defalar denemiş olmasına rağmen yine de aldanıyor ve tekrar aldatılıyor. Milletin şu zavallı hâline çare bulsalar, kendilerinden ve kendi benzerlerinden nefretle uzaklaşmayı öğretseler ya! Belki o zaman vatana bir hizmetleri dokunmuş olacaktır. Onlar vatanın mahşeri andıran manzarasına baksalar, sayısız hizmet sahası bulacaklardı. Zira onda kardeş kardeşe düşman durumdadır. Gençlik, biri hak, öbürü din adına birbirini yemektedir.”

“Alevî düşmanı”, ağzı Alevîlere karşı bozuk (evet Alevîliğe açıkça, “bozuk zihniyet” demiştir) Topçu, toplumun sağ-sol, Alevî-Sünnî diye bölünmesine ise şiddetle karşıdır. Peki bu gruplar birbirine düşerse suç kimdedir? “Bozuk zihniyet” dediği Alevîler veya solcularda mı? Bunu söyleyebilmek zor. Topçu en ünlü kavga yazısı olan “Kinle Din Birleşmez”de eleştiri oklarını, devlet adına devlet düşmanlarına akın ettiklerini varsayan, sağcı gençlerin yöneticilerine yöneltir. 16 Şubat 1969 günü İstanbul Taksim Meydanı’nda Amerikan Filosunu protesto eden “komünist” gençlik örgütleriyle “sağcılar”ın çatışmasından hareketle ezber dışı değerlendirmeye girer, o günü “tarihî matem” görür.

“16 Şubat günü Taksim Meydanı’nda meydana gelen facia bir tarihî matemi hatırlattı. Yarım asır evvel 16 Mart günü İstanbul’u işgal eden İngilizler Şehzadebaşı Karakolu’nu basarak oradaki Türk askerlerini süngülediler. O zaman batı barbarlığının liderliğini yapan İngilizlerin arkasında zaferi kazandıran Amerika’nın donanması ilerliyordu. Elli yıl sonra Amerikan donanması, Boğaz’da şerefe kadeh kaldıran sarhoşların narası çalkalanırken, kendi şevket ve saltanatlarının, kahrolası saltanatlarının devamı için, Müslüman Türk çocuklarının birbirlerini boğazladıklarını seyretti. Hadisenin sebebi aşikâr: Amerika komünizme düşmandır; komünizm de Müslümanlığa düşman olduğu için Amerika’yı desteklemek her Müslümanın üzerine vaciptir; bu belki de bir cihattır. Desteklemek için ne lazımsa yapılır, Gayeye varmak için adam öldürmek caiz olur; hele öldürülen komünist ise.

Pek güzel mantık doğrusu, hem de İsagocya mantığı. Aristo da işitmiş olsaydı hayran olurdu. Şüphe yok ki üç yüz yıldan beri İslâm uluları denenler buna benzer bol bol fetvalar çıkarmışlardı. Biz, İslâm aleminin bütün sefaletler mahşeri olan bugünkü haline sebep olarak, asırlardır din adına yapılan zulüm ve zilletleri görmekte haklı olduğumuza inanıyoruz. … İslâm ruhunu gerçek hüviyetle tertemiz yaşatabilmek için bu saltanat harislerinin değil, Peygamber’in hayatından örnek almamız lazım geliyor. O, daha İslâm’ın ilk yayılışlarında, kendisine ve ümmetine eza-cefa edenlere beddua bile etmeyip yalnız rahmet için gönderildiğini söylememiş miydi? Din kardeşlerinin birbirlerini öldürmesi İslâm’da var mıdır? Allah’ın emirlerini böylesine pervasızca çiğnedikten sonra yine de kendilerinin Müslüman olduklarına inanmalarının sebebi sakallı, salavatlı ve hacı oldukları mıdır? Onlar böyle bir vehimle kendilerini avutacak yerde Kur’ân’ın ruhuna nüfuz etmeye çalışsınlar, Peygamber’in şahsiyetini biraz daha yakından tanımaya gayret etsinler, o zaman yaptıklarından ve kendilerinden iğreneceklerdir. Cihat, din kardeşlerini öldürmek midir? Acaba asıl cihat insan öldürmek midir? Evvela nefislerini öldürsünler.

Bıçaklayıp yere vurdukları insanlar Müslüman değilmiş. Nereden biliyorlar? Sözlerinden kıyafetlerinden ve davranışlarından olacak. Eğer bunu, kendilerinin Müslüman olduğunu bildikleri gibi biliyorlarsa, bu bilgileri acınacak şeydir. Zira böyle bir hükme ulaşabilmek için onların ne hüviyetleri, ne ilimleri, ne de ahlakları yeterli değildir. Bunu Allah’a bıraksınlar, Peygamber’e danışsınlar. Onların kendi aralarında da ‘Ben Müslümanım, Türk değilim’ diyenler vardır. Halbuki onlar da Türk’tür; kendilerine iftira ediyorlar. Zira Allah onları Türk olarak yaratmıştır ve ne yapsalar bu güzel kaderden sıyrılamayacaklardır. Kendilerinin ne olduğunu bilmeyenlerin başkaları hakkında hüküm yürütmesi haddini bilmezlik değil midir?”

4.

Şimdi yine en başa dönüp hatırlatmakta fayda vardır. Nurettin Topçu bir “antiler” düşünürüdür, bilimsel temelde dikotomik (ikizli) bir yaklaşıma sahiptir. O dönemin çoğu düşünürü gibi asıl vuracağı noktaya, başka unsurların üzerinden geçer. Bu bağlamda Alevîlere, “bozuk zihniyet” demiştir, “kökleri kazınmalı” demiştir. Ancak Arslan Tekin bu konu hakkında ne düşündüğümü bana sorduğunda tezim üzerinde şöyle bir araştırma yaptım. Sonuç ilginçti: Topçu sol gazetelerin yazdığı konu dâhil, Alevîler hakkında yazdıklarıyla tezde tam üç kez yer alıyordu. Topçu’nun Kemalistlere ve İttihatçılara yönelik çok daha ağır saldırıları otuz kez konu edilmişti. Aynı tezde İslâmcıları eleştiren kısımlar ise otuz sayısından en az iki misli fazlaydı. Derste Alevî kökenli bir öğrencim, Nurettin Topçu’nun bu söylemini bana sorsaydı, muhtemelen cevabım şöyle olurdu: Evet arkadaşlar bu sözleri etmiştir; ancak, söylemin gittiği yere bakmak lâzım. Söylemin devamından anlaşılıyor ki Topçu burada aslında Yeniçeri bozgunculuğuyla ve Kemalistlerle örtüştürülen Bektaşîliğe yüklenmek istiyor. Alevîlik Bektaşîlik toplumda bir tekerleme gibi baş başa geçtiğinden, ikisine de vurmak zorunda kalıyor ama asıl amacı Alevîlikten ziyade Bektaşîlik. Hatta Alevîliğin, Türklüğün içinden yani Şamanizm’den kaynaklandığını teslim etmesine karşın, Bektaşîliği tamamen dış bir kaynağa Zerdüştlüğe bağlıyor. Burada tipik bir Topçu dolayımı görüyoruz. Bir de Topçu’nun Şia düşmanlığı vardır. Alevîlere o sebeple biraz yükleniyor. Ancak Kemalizm’in hemen ardından siyasal İslâmcıların temel düşünce kalıplarının da dinden temizlenmesinin gerekliliğini vurguluyor. Yani burada nihaî hedefler siyasal İslâm ve Kemalizm. Tıpkı genel yazınında gördüğümüz gibi.

Kabul edelim veya etmeyelim Topçu, Sorbon felsefe bölümünden mezun ilk Türk düşünürü. Erzincan’ın Eğin’inden çıkıyor, o zaman Cumhuriyet’in dikkat çeken diğer öğrencileri gibi bursla Sorbon’da oldukça iyi bir dereceyle tahsilini bitirip, “Conformism et Revolte” başlıklı tezi yayınlıyor. Daha Türk milliyetçileri, partilerine isim veren “hareket” sözcüğünü “millî” zannederken, o bu sözün Maurice Blondel’in “Hareket” felsefesinden alındığını bilip işliyor. Bunu yaparken de aslında herkesin Alman-İtalyan faşizmiyle suçladığı Alparslan Türkeş’in, “hareketini” farklı bir odağa yasladığını ve Türk milliyetçiliğine gayet haksızlık edildiğini de göstermiş bulunuyor. Topçu, antik Yunan geleneğinin Sokrat-Platon-Aristo üçlemesini ülkemize kazandıran ve Türk Sokrat’ı olarak, salt ahlâk kuramcısı kimliğini her daim üstünde taşıyarak öğretilmesi, en azından duyurulması gereken bir düşünür. Kurtuluş Savaşı’na açıktan cephe alan Refik Halid Karay, Sevr’i içine sindirip imzalayan Rıza Tevfik bugün ders kitaplarındalar. Kültürde bütünselliği yakalamak amacıyla böyle olması da gerekirdi. Bunlar gibi Türk öğrencisinin, Türk muhafazakârlığının 4 özgün kolundan birisini, Anadoluculuğun II. Kuşak liderini, Müslüman Anadolu sosyalizminin kurucu düşünürünü (hiçbir takipçisi bu fikrini izlemese de) tanıyıp bilmeye, öğrenmeye hakkı vardır.

Ancak Topçu’nun, yukarıda sayılan rezervlere dikkat ederek okutulması lâzımdır. Eğer Topçu kesif bir Alevî düşmanı olarak Alevîlik düşüncesine çamur atmak, onu karalamak için kullanılırsa, bunu önlemek, Topçu’yu ekseninden kendi amaçları için saptıran zihniyete ortalığı dar etmek, tüm Alevîlerin ve aklı başında Sünnî kalemlerin boynunun borcu olmalıdır. Topçu kimsenin eline alıp megafon gibi sağa sola saldırmak için kullanabileceği bir alet/düşünür değildir.

Topçu ve Alevîlik hakkında araştırma yaparken karşıma çıkan ilginç bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Bu husus, belki de tüm yazdıklarımdan önemli. Araştırmam sırasında bugün hâlâ yayında olan AleviHaber başlıklı sitede, Soner Yalçın’dan yapılan bir alıntıyla karşılaştım. 20 Şubat 2015’de yayınlanan alıntı-makalenin başlığı, “Baş davası ahlak olan bir müslüman sosyalist NURETTİN TOPÇU”.

Soner Yalçın, bu yazsında Topçu’yu göklere çıkarıyor ve AleviHaber de henüz Alevî kesim kışkırtılmadığı için Topçu’ya sahip çıkıp yayınlıyor. Yani bu açıdan bakıldığında Topçu sol basın tarafından çığırından çıkarılıp Alevî kesimin önüne atılmadığı zaman, Alevî topluluklarının bu düşünürle bir alıp veremedikleri yok.

Burada önemli olan, “Açılım” denilerek mevcut hükûmet tarafından, kendi oy depoları zannedilip sosyalist-komünist-sosyal demokrat yayın organları partiler tarafından, kimilerinin, Alevîleri kullanarak, onlara her şeyi yaptırabilecekleri sanısına kapılmış olmalarıdır. Alevîler, Rumeli kökenli biri olarak söylüyorum, zamanında yer yer kendilerine çok haksızlık yapılmış olmasına rağmen, Anadolu topraklarından hiç çıkmamış, mücadelesini bırakıp ye’se kapılmamış bir kesimdir. Muhtemelen de köken olarak Rumelili benden daha Türk’türler hatta öz Türklerdir Alevîler eğer isterlerse sağa, sola veya başka yere oy da verebilirler ama hiç kimse Alevîleri, bindirilmiş kıtaları ya da Pavlov’un köpekleri gibi görmemesi gerekir. Alevîler sayısı milyonları bulan bir topluluktur. Siyasal-toplumsal görüşlerinde rüştlerini ispatlamış, kendi başlarına hareket edebilen bu topluluğa, çok kaba bir deyimle, “Tut yakala” refleksiyle yaklaşmak yanlıştır. Ben bölücülük diyemem ama en azından bu parçalanmış toplumsal yapıda, birleştirici bir tutum/davranış değildir. Hele hele aynı yayın organlarında ikide birde Alevîlerin kulağını çekmek istercesine, “Alevîler sağa kayıyor”, “Devletin Alevîleri” tipi yayın yapmanın, politika üretmenin hiçbir gereği yoktur. Ne Alevîler birilerinin ipotekli malıdır ne de aklen kusurlu varlıklardır. Alevîler sağa, sola, canları her nereye çekerse oraya gitmesini de gitmemesini de bilirler. Yeter ki siz milletin fikrine temellük koyacağınıza adam gibi siyaset üretin.

***

Türkiye’de Nurettin Topçu’yu derinliğine inceleyen akademisyenlerimizden Prof. Dr. Baran Dural, fikir adamımızın Alevîler hakkındaki sözlerinden yola çıkarak, bütüncü yok etmeye karşı değerlendirmesi, sanırım, bizi uyandırıyor, nerede duracağımızı, nerede yürüyeceğimizi ortaya koyuyor.

NOT: Bu makale dizisi ilk önce 17 Ocak-20 Ocak 2024 tarihlerinde Yeniçağ Gazetesinde Yayımlanmıştır.

Yazar
İkbal VURUCU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen