Yönetim yetersizliği ve kibir sendromu

Tam boy görmek için tıklayın.

İmtiyazlı konumlara, liyakat ve başarıyla gelinmeyen yönetimde, muhalif olanlara karşı, şiddetli bir güç gösterisi kurgulanıyor. Yükselen eleştiri ve itirazlara karşı, akılcı düşünce ve haklı gerekçelere dayanmayan bu güç gösterisi, yönetim uygulamasını bir tür şiddete dönüştürüyor.

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Toplumların nasıl bir hayat yaşayacağı hususunu belirleyen ve etkileyen çok sayıda etken bulunuyor. Bunlar içinde en kapsayıcı ve etkili olan etken, yönetim sisteminde yer alan yöneticilerin yetenek, bilgi ve ahlaki nitelikler bakımından eğitimli ve donanımlı olmasıdır.

Kamu hizmetleri ve özel işletmecilik alanında görülecek işlerin, etkili ve verimli bir biçimde gerçekleşmesi doğrudan bu işleri görecek insanların liyakatiyle ilgilidir. Kamu yönetiminde, nispeten yetenekli, bilgili ve liyakatli insan kaynağı egemen olduğunda, çoğunlukla özel kesimin insan kalitesi de yükseliyor. O zaman, liyakatli yöneticiler ve insan kaynağı aracılığıyla toplumlar ilerliyor ve gelişiyor. Kamu görevlilerinin liyakat sorunu olduğu zaman, bu yetersizlik zincirleme olarak özel kesim yöneticiliğini de etkiliyor.

Yöneticilerin liyakat sorunu

Kamu görevinde yer alan insanların, özellikle yönetici kadroların liyakat düzeyi, diğer çalışanların iş kalitesini de belirliyor. Kamu görevliliğinin doğasında hiyerarşik bir sıralamanın olması nedeniyle kamu yöneticileri, çoğunlukla kendi yetenek ve bilgi düzeylerine göre daha yüksek olanlara hükmetmede zorlanıyor. Kendilerine göre daha geri olduğunu düşündükleri kişilerle çalışmayı tercih ediyor.

Merkezî yönetim ve otoriter yöneticilik düzeninde, yerine getirilecek işlerin kararları sürekli tepe yönetimi tarafından alınıyor. Alt kademe kamu görevliliği, tepe yönetimin yönetim politikasını veya talimatını uyguluyor. Bu yüzden, genel olarak devlet yönetiminin başarısından da başarısızlığından da büyük ölçüde tepe yönetimi sorumlu ve yükümlü oluyor.

Her bir kamu görevinin, etkili ve verimli bir biçimde yerine getirilmesi, belirli bir yetenek, bilgi ve kişilik nitelikleri gerektiriyor. Bu görevlere seçilmiş ya da atanmış olan kişilerin liyakati, işgal ettikleri kamu yöneticiliğinin gerektirdiği yetenek, bilgi ve kişilik niteliklerine fiilen sahip olması anlamına gelmektedir. İster kamu yönetimini ‘sevk ve idare’ etmek üzere seçilmiş siyasetçiler veya yöneticiler, isterse kamu üst düzey yöneticiliğine atanmış kamu çalışanları, bulundukları konumun ve makamın gerektirdiği yetenek, bilgi ve kişilik niteliklerinden yoksun ise o zaman bu kamu görevlileri için ciddi bir liyakat sorunu var demektir.

Yönetim yetersizliği ve önlenemeyen toplumsal sorunlar

Merkezî ve yerel yönetimlerin üst düzey yöneticileri, işgal ettikleri konum itibariyle liyakat yoksunu olduğu zaman toplumsal sorunlar çözülemiyor. Başta ekonomik düzen olmak üzere hayatın her alanında aşırı dengesizlik ve ağır krizler meydana geliyor.

Siyasal bir tercih olarak kendi zenginini yaratma amaçlı ekonomi politikası, halkın çoğunluğunu yoksullaştırırken, üretim yapmadan ve hak edilmeden bir zenginleşmeye yol açıyor. Gelir dağılımında adaletin yokluğu, çalışanların verimliliğini büyük ölçüde düşürüyor. Kazanma umudunun azalması sonucunda girişimcilik ruhu körleşiyor ve çalışma hayatında kaytarma alışkanlığı baş gösteriyor.

Yoksul ülkelerde, sermaye sahipleri ve zengin yönetici sınıf, yüksek gelirlerine rağmen yeterince vergi vermezken; toplam vergi yükünü, ücret ve maaşlı çalışanlar ile dar gelirli vatandaşlar çekiyor. Bozulan gelir dağılımı nedeniyle toplumun başta beslenme ve barınma olmak üzere, mülkiyet edinmede, eğitim ve sağlık alanlarında büyük zorluklar ve yoksunluklar yaşanıyor. Yoksullaşmaya bağlı olarak eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin niteliği hızla düşüyor.

Liyakatsiz yönetim ve toplumsal çözülme

Yoksulluğun ortaya çıkaracağı kargaşa ve toplumsal yabancılaşma nedeniyle yeni suç biçimlerinde büyük artışlar meydana geliyor. Toplumsal bütünlüğü sağlayan başta hukuk ve ahlaki kurallara aykırı davranışlar yaygınlaşıyor.

Üretmeden ve kolay yoldan edinilmiş zenginliğin ışıltılı ve gösterişe dayalı hayatları, gayri meşru yollardan gelir elde etme yollarını özendiriyor. Bunlar arasında, çeşitli şans oyunları, yasal ve yasa dışı bahisler, dolandırıcılık, uyuşturucu, bölücü ve dinci terörizm, insan kaçakçılığı, organ ve insan ticareti gibi yollardan kara para ve kayıt dışı gelirlerle ilgili alanlarda korkunç bir ciro oluşuyor. Rahmetli Hocamız Sabri F. Ülgener’in anlatımıyla meşru kazanç yolları tıkanınca gayri meşru kazanç yollarına daha fazla sapılıyor.

‘Keyfe ma yeşa’ yönetim tarzı

Tipik bir Arap yönetim tarzı olan ‘keyfe ma yeşa’ (keyfe göre/ istediği gibi) politikalar yüzünden ekonomik kriz ve ahlaki çöküntü meydana geliyor.

Hukuka dayalı merkezî otoriteden yoksunluk, nasıl dağılmış ve parçalanmış yönetim alanları doğuruyorsa; ölçüyü kaçırmış aşırı merkeziyetçi uygulamalar da paradoksal olarak benzer sonuçlara yol açıyor. Gayri resmî merkezkaç güçler artıyor ve çeteleşmeye bağlı olarak aşırı bir yolsuzluk baş gösteriyor. Çok güçlü ve otoriter yönetim görüntüsüne rağmen, hayatın birçok alanında liyakatsiz yöneticiler yüzünden halkın önemli bir kesiminde sanki bir yönetim boşluğu varmış gibi algılanıyor. Her yerde yönetici otoritesi ve göstergeleri egemen iken; liyakatsiz yöneticiler yüzünden işlerde fiilen görülür bir iyileşme gözlenmiyor. Toplumun en azından yarısının, kendisini ‘garip’ ve dışlanmış olduğu hissine kapıldığı gözleniyor. Yönetim düşüncesinde bu olgu, yönetime ‘yabancılaşma’ kavramıyla açıklanıyor. Tıpkı Türk yönetim tarihinin 13.yüzyıldaki halk psikolojisini şiir olarak resmeden Yunus Emre’nin ‘Şöyle Garip Bencileyin Şiiri’inde olduğu gibi:

“Bir garip ölmüş diyeler,

Üç günden sonra duyalar”.

Bu çağda da insanlar, özellikle yoksul çocuklar, gençler, anneler, babalar ve hatta yaşlılar, kendilerini sahipsiz ve garip hissediyor.

Yönetici yetersizliği ve kibir sendromu

Bütün bu durum ve benzerlerinin, bir ülkede fiilen yaşanıyor olması, ülkedeki yönetimin son derece başarısız olduğunun açık göstergesidir. Yönetim başarısızlığı karşısında yönetici elitin, iki önemli propaganda tipi dikkat çekiyor. İlki, kendi çıkarı ve ideolojik tutumu nedeniyle yönetimi destekleyenlere yönelik -içi boş bir hamasetle- etkili bir algı yönetimi uygulamak. İkincisi, yaygın propagandaya karşı dirençli olanların eleştiri ve itirazlarını önleme adına ‘kibirli’ bir otoriterlik sergilemek.

İmtiyazlı konumlara, liyakat ve başarıyla gelinmeyen yönetimde, muhalif olanlara karşı, şiddetli bir güç gösterisi kurgulanıyor. Yükselen eleştiri ve itirazlara karşı, akılcı düşünce ve haklı gerekçelere dayanmayan bu güç gösterisi, yönetim uygulamasını bir tür şiddete dönüştürüyor. Yönetici elitler, konumlarını sürdürmek uğruna, rakip siyasetçiler ve toplumsal muhalefet üzerinde, açık ve somut hukuki kanıtlar olmaksızın şiddetli bir tahakküm kuruyor.

Bulunduğu konum ve makama liyakatle gelmeyen kişilerin, kendi iç dünyalarındaki çelişkiyi bastırmak adına dışarıya karşı üstenci bir davranış sergilediği gözleniyor. İnsan davranışlarını, neredeyse tek davranış belirleyici olarak ‘iktidar’ güdüsüne bağlayan Alfred Adler’e göre, insanların iç dünyalarında algıladıkları eksiklik ve yetersizlik duygusu, çoğunlukla büyüklük taslamayla dengelenmeye çalışılıyor. Adler’e göre, insanlarda var olan eziklik ve yetersizlik duygusu, çoğunlukla tam aksi yönde kibir ve gösterişçi davranışlarla kapatılmaya çalışılıyor.

Kur’an’da kötü yöneticilik tanımı

“Biz böylece, her beldenin günahkârlarına, önde gelen kişiler [ekâbir] olma fırsatı veririz. Sonunda onlar orada (iktidarlarını devam ettirmek için) tuzak kurmayı tercih ederler. Aslında onlar sadece kendilerine tuzak kuruyorlar ama farkında/bilincinde değiller.” ( En’am Suresi, 123). Bu ayet ile ilgili İsmail Yakıt’ın açıklaması şöyledir: “Günahkârlara verilen bu önde olma veya iktidar olma fırsatı, günahlarından arınmak ve topluma hizmet ederek daha fazla sevap kazanma fırsatıdır. Ancak bunlar bu fırsatı iktidarlarını devam ettirmek için tuzak üstüne tuzak, hile üstüne hile yapma yolunda kullanıyorlar demektir.” (1).

Hukuk dışı ve zorlama uygulamalar, bir yandan toplumsal sistemin temeli olan adalet duygusunu çürütürken, diğer yandan yönetim aygıtını kaotik bir ortama sürüklüyor. Böyle bir yönetim kargaşası, ancak demokratik ve hukuki yollardan bizzat halk iradesiyle çözülür. “… Muhakkak ki Allah, bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe onların durumunu değiştirmez…” (Rad Suresi,11).

Sonuç olarak, Allah, insanları ‘akıl etmeye’, akılcı düşünceye ve ahlaki duruşa zorluyor.

https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=6&ayet=123 (Erişim Tarihi: 24.04.2025)

——————————————–

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/yonetim-yetersizligi-ve-kibir-sendromu/

Yazar
Feyzullah EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen