12 Eylüller bana bağırışlar, haykırmalar, çığlıklar arasındaki azap ve karamsarlıkla yaşanmışlıkları hatırlatıyor. Öylesine bir hatırlama ki, kardeş kavgalarının özellikle ülkenin genç kuşaklarının üzerine bir kabus gibi çöktüğünü acı içinde yad ediyorum. O kanlı günlerde birilerinin kulaklarını arsızca kapattığı, vicdanlarını ise kararttığı o kadar âşikar idi ki!
Ramazan Akgün’ün dediği gibi: “Kavgaların sorumluluğunu bir avuç 15-25 yaş arasındaki gençliğe yamandığı, bugün dahi bitmeyen tuzaklardan kendini kurtarmayanların, dünün tuzaklarına düşenleri bir dönemin bütün günahlarını yüklediği bir tarih 12 Eylül 1980… Yani 12 Eylül 1980; “çığlıklarımızın gömüldüğü toplu bir mezarlıktır.” Bugün beğenmediğimiz o dönemdeki 15-25 yaş gençliği ülke olarak bizim önümüze ne değerler bahşetmişti bilemezsiniz.
Millet olarak yaşadığımız acı ve haksızlıklara o kadar kayıtsız kalıyoruz ki, sinsi plan içinde olanlar da bu olumsuzluğumuzu kullanarak halk deyimi ile “at binip cirit atıyor…!”
Bakmayın siz bugünlerdeki demokrasi nutuklarının parlaklığına. 1960 darbesinde bu ülkede bırakın şehirleri Menderes ve arkadaşlarının idamına tepki için bir köy bile baş kaldırmadı. 1980 Kenan Evren ve onun anayasasına % 90 aşan bir oranla “evet” oyu verdik. Şimdi o yıllarda oy kullanan şahıslardan bir teki bile ben “evet” dedim diye yüksek sesle telaffuz ediyor mu? Hayır. Hep gündelik ve zamana göre yaşıyoruz o kadar. Bize düşense aşağıdaki mısralara sığınmak.
KARA EYLÜL
Ülkümüz sehpada kaldı,
Apolet yıldızlı Eylül.
Karası benimi aldı,
Yasası ilmekli Eylül…
Pusularda çukur kazdın,
İçinde bahtımı yazdın,
Ben sustukça sen azdın,
Azgın “netekimli” Eylül…
Sonbaharım sonum oldu,
Gençliğim seninle soldu,
Ne bilinmez bir yol idi,
Yakası kendirli Eylül…
Cemal’ım “Kur’an”ım dedi,
Türküm ve Turanım dedi,
Dar günde yaranım dedi,
Gözü hep mertekli Eylül…