Merkez Efendi’de Bir Öğle Vakti

Tam boy görmek için tıklayın.

Dün Merkez Efendi külliyesini ziyaret ettim. İstanbul’un manevi merkezlerinden birisi. 1514 yılında Merkez Efendi bir tekke kurmak için o zamanlar sur dışında olan bu yere yerleşmiş. 1530’larda Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan bu tekkeyi vakıflarla donatıp yapılarını genişletmiş, Mimar Sinan eliyle yeniden inşa ettirmiş. Zaman içinde gerçekten bir merkeze dönüşmüş burası. İbnülemin Mahmut Kemal ve Samiha Ayverdi gibi birçokları burada medfundur. Yine burada yatan Abdülhak Şinasi Hisar’ı da yad edelim. Onun Boğaziçi Yalıları kitabında çizdiği bir mezarlık tablosu vardır.

“Bu Müslüman mezarlıkları, bir nevi “sehl-i mümteni” gibi, mintarafillah, ölüm karşısında mutavaatla kendileri de toprağa inkılap eder gibiydiler ve böylelikle ancak fiilen bir teselli verebiliyorlardı. Ölüler, bu mezarlıkların topraklarına belki birtakım hülyaları, rüyaları ve muammalarıyla karışmışlar gibi, artık onlara bakmaya bile kıyamıyorduk. Biliyorduk ki, bu mezarların bütün bu kitabeleriyle birer fatiha istenilmektedir. Bu manevi diyar içinde, başkalarından kendi ruhumuz için de bir fatiha istenildiğini anlar gibi olurduk. Rumelihisarı’ndan ayrılıncaya kadar, bu mezarlıkta yatan bütün ölülere itikat ve itimat bakımından içimde tam bir emniyetin mevcudiyetini duyardım. Bütün medeniyetler de, mezarlardaki insanlar gibi fanidir. Ve biz, ölmüşlerimizin olduğu kadar, devirlerini tamamlamış medeniyetlerin de geri dönmeyeceklerini biliriz.”

Abdülhak Şinasi’nin mezar taşı toprağa gömülmüş olup Mehmet Nuri Yardım tarafından yakın zamanda tekrar bulunmuştu. Ne vefasızlık…

2014 sonbaharda Pere Lachaise mezarlığını gezmiştim. Beş yaşında ölen Adelaide 1804’te buraya ilk gömülen kişiymiş. Mezarı artık mevcut değilmiş. Yönetim sahip çıkılmayan mezarları boşaltıp bunlardan toplanan kemikleri de yakıyormuş. Halbuki bir zamanlar henüz mezarlık yeni açılmışken buraya gömülenlerin sayısını artırmak için epey gayret gösterilmiş. La Fontaine ve Moliere’in naaşları bu gayeyle buraya getirilmiş. Ama bu çağda mezarından bile kovuyorlar adamı… Balzac ve Nerval’in mezarları karşı karşıyaydı. İkisinde de ufalanmaya başlamış kuru çiçekler vardı. Bu bir unutulmuşluk değil miydi? 21. Yüzyıl’da görsellik fikriyata galip gelmedi mi?

İnsanı yetiştirmek belki en büyük meselemiz. Bundan Samiha Ayverdi hanım çokça bahsederdi. İnsanın insana ve insanın Allah’a karşı vazife şuurundan, Anadolu ve Rumeli Türklüğünün iliklerine işlemiş terbiye anlayışının kaybedildiğini söylerdi. “Sınaî, iktisadî, zirâî, ticârî ve teknik sahalar birer alâka merkezi olurken, unutulan, ihmal edilen, mühimsenmeyen, işlenmeyen, işletilmeyen ve netîcede de boşuna harcanan sermâye, insandır. Onun için de fert ve dolayısıyla cemiyet, sağdan soldan çarpan haşin dalgaların ortasında bocalamakta ve bir türlü selâmet sahiline ulaşamamaktadır” diyor; kendi öz kıymetlerine düşman edilerek yetiştirilen bir insan taslağından ne beklenebilir sorusunu soruyordu. Ona göre fabrika, baraj, köprü, yol, su tesisleri, santraller, silolar muhakkak ki siyasi iktidarın takdire layık gayret ve himmet eserleridir. Fakat asıl gayret ve himmet isteyen insandır. İnsanı kalkındırmadan, onun kafasını da ruhunu da kontrollü, düzenli ve şuuurlu bir seviyeye getirmeden yapılan her maddi hamle akamete mahkumdur.

 Medeniyet tasavvuru konusunda yazanlar arasında kalemi onun kadar kuvvetli olan azdır. Keşke kurulan onlarca üniversiteden birine siyasetçiler yerine onun ismi verilseydi…

Bugünkü akademide, siyasette, cemiyette medeniyet tasavvurumuzun kuvvetli bir merkezi oluşturulabildi mi? Maalesef hayır… Çok önemli bir şey, seni güçlü kılan bir merkezin olması, her şey çevresinde gelişeceği için onu kurmak ve korumak zorundasın. Merkezi idare, merkez kuvvetler, merkez bankası vesaire…

Savaş stratejisinin temellerinden biri merkezi zayıflatmak değil miydi? Mesela 1805’te Austerlitz Savaşı’nda Avusturyalılar ve Ruslar, Napolyon’un zayıf gösterdiği ve böylelikle düşmanı üzerine çektiği sağ kanat Fransız savunmasına saldırmıştı. Napolyon da düşmanın böylece zayıflamış olan merkezine darbeyi indirebilmiştir.

Yazar
Mustafa ATASOY

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen