Dilin Dili ve İki Metre Uçurum

Dilin Dili
Neden belki de hiç bize uğramaya niyeti olmayan sınavları dürteriz. ‘Buraya iyi çalıştım buradan sorabilirsin’ meydan okumaları…
‘Aa onu yapamam, kesinlikle yaparım, veririm, alırım, satarım, bana bi şey olmaz, öyle olacaksa şöyle şöyle olsun tercih ederim…’ İçimize sinmiş, dilimize oturmuş gizli egolu açık özneli cümleler…
Ne büyük tehlike. 
Saatli bomba gibi. 
Kur. 
Sal evrene. 
Gelsin seni bulsun, elinde patlasın cinsinden…
Şöyle desek. Ya da hiç demesek bile.
Usulca izlesek hayatı. Sahne sırası bize geldiğinde, o oyunda rolümüz varsa sükunetle gereğini yapsak. ‘Ne düşerse üzerime- üzerimize, olgunlukla karşılasak, hakkını versek, gereğini yapsak… Sessizce. Hâl ile.
Düşününce korkunç geliyor. ‘Asla’ ile başlayan cümleler. ‘Kesinlikle’ eklenmiş yargılar…
Kendi kapanımızı kendimiz kurmak kurduğumuz kapana hazırlıksız kısılmak gibi…
Galiba uslu bir öğrenci olmanın yolu sessizlikte ve gönlün sükununda gizli. 
Dilin hadsizliğinin ucu tehlikenin çanına bağlı gibi.
Öyle mi?

İki Metre Uçurum
Sanırım özlemek, hepimizin yüreğinde çok başka anlamlar kazandı şu günlerde. Kokusunu, sesini, gülüşünü, bakışını… Hasret dilden gönüle indi buram buram. Artık içimdeki şeytan bile özledi ki, “Gitsene canım. Bi kahve bi çay. Ne olur ki? Sarılmazsın da, bi bakıp çıkarsın işte.” demeye başladı… Neredeyse kandırıverecek. Mazeret, bahane: tatlı tatlı, allı pullu, süslü püslü sınırsız. Ama, ardındaki amalar olmasa. Veballer, riskler, bunca vaktin sabrı. Altında ezilebilecek olduğumuz keşkelerin ağırlığı taşınamaz sonra. Vebal denen yük çok ağır gelir sonra. Riski birse on, onsa yüz etmek görüyoruz ki çok kolay. Ancak keyfi davrandığımız her adımda, evlere hapsettiğimiz büyüklerimizin ve çocuklarımızın ahı çöküyor üzerimize. Zaten uzun zamandır veballerin ağırlığı ile sağlığını, istikrarını, huzurunu bulamayan toplum daha fazla vebali kaldıramaz. 
Haklısın içimdeki şeytan. Özledim. Özledin. Özledik. Özlendik…
Lâkin ahir zaman imtihanı bu. Kapı komşunu, üst kattaki teyzeni, bir sokak yukarıdaki kuzenini, canciğer kankanı, evladını aldı şimdi bizden. Varlar. Ordalar. Ama dokunmak, yok. İki metre uçurum var şimdi aralarda. 
Bol sabırlı. Bol  hasretli. Bol muhasebeli. Bol şükürlü…
Bu da geçti diyebileceğimiz sonsuz şükürlü yarınları, yine aynı sofra başında eksiksiz, şen şakrak yaşamak onarılamaz yaralara, boşluklara sebep olmamak için.
Keyfiyetten arındığımız hergünün büyüklerimizin ve çocuklarımızın zorunlu #evdekal sürecini kısaltacağı sorumluluğu ile.
Onlar baharı ve yazı en güzel hâli ile yaşayabilsinler diye.
Hadi biraz daha sabır.
Biraz daha iş birliği.
Biraz daha sorumluluk.
Hasreti olsun ama eksiği olmasın..!
Diye…
Yazar
Canan ASLAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen