Yol Üstünde Bir Konya

“Bu yollar uzun yollar”
Akşehir’den Konya’ya doğru yola çıktık.
Konya’ya düşündüğümüzden erken vardık, kahvaltı etmek istedik. Dükkanların çoğu kapalı daha. Çarşı içinde iki lokanta gördük. Kapılarında “hoş geldin” diyen iki insan var. Çorba içelim dedik. Salata, geldi, üç beş çeşit turşu getirdiler. Tansiyondan dolayı yiyemiyorum ama olsun. Sonunda da bir kâse çorba.
Ödediğimiz rakam bir çorba için 150 tl. Demek ki dört kişilik bir aile gitse, çorbasıyla, yemeğiyle, tatlısıyla karnını doyursa, bir şeyler de içse, üç- dört bin lira civarında ödeme yapacak.
Feyzi Halıcı Ağabey vefat ettiğinde Musalla Mezarlığına defnetmeye gitmiştik ama şimdi mezarını bulamazdım. Bahar Hanım, Öksüz Ozan’ın bize yardımcı olacağını söyledi, kendimiz buluruz diye rahatsız etmek istemedik. Hem Konya’da Salim Arkadaşımız da gelmişti yanımıza, o da yardımcı olurdu.
İbrahim Sağır Ağabey’in dediği Sessizlik Şehri idi orası.
“Sessizlik şehrine bir dost götürdük,
Ne hatır sordular, ne hâl sordular.
Hânesine usulünce yatırdık,
Ne adres sordular, ne yol sordular.
Bir küçük tümseğe dönmüş bedenler,
Saklanmış toprağın altına tenler,
Unutmuş dünyayı önce gidenler,
Ne asır sordular, ne yıl sordular.”
Soracak kimse yoktu oralarda mezar yerini, ancak dirilere sormak gerekiyordu.
Konya Belediyesinin bir uygulaması var. Vefat edenin ismini yazdığınızda yerini tarif ediyor. “Şu yoldan sola dön. Yirmi dokuz metre ilerle, sonra içeriye doğru on yedi metre.” O bölgeyi bulduk. Mezarlar çok sıkışık, neredeyse iç içe girmiş vaziyette. Üç kişi bir türlü bulamadık mezarı.
Öksüz Ozan’ı aradım mecburen. Gelmek istese de telefonla tarif etmesini söyledim. Dediği çeşmeyi bulduk. Çeşmeye sırtımızı verdik. Çapraz ileride mezarların arasında imiş. Etrafında da soyadı Halıcı olan mezarlar varmış. Bulduk sonra.
“Yalınca bir dağ başında,
Ellerime kar yağıyor.” diyordu Feyzi Ağabey. Şimdi ötedekilerin toprağına düşüyordu kar taneleri.
Duası vardı şiir şiir;
“Yükselir semaya doğru ellerim,
Mavi gecelerin seher vaktinde.
Hakka kanat açar emellerim,
Mavi gecelerin seher vaktinde.”
Niyaz’ı vardı;
“Hak yolunda aşıklara
Yol biter mi erişmeden?
Hasrete can mı dayanır
Şöyle aşk ile pişmeden.
Adımlar, geceye karşı,
Gerçek, düşünceye karşı…
Açılmış çiçeğe karşı
Muhabbet akar çeşmeden.
Hak aşığı bilen bilir,
Alan nasibini alır.
Gayrı muhabbet mi olur
Kul, nefsiyle barışmadan.”
En sevdiğim şiirlerinden birisi de şu;
“Ettiler dost nazarında,
Esir, göze, kaşa beni,
Sorgusuz can pazarında,
Yazdılar en başa beni.
Yok bu işte sayım, suyum,
Gönülce olmalı uyum,
Ben toprağın tohumuyum,
Ekmeyiniz taşa beni.
Ateş değse çam dalına,
Demir döner at nalına,
Kızgın haset mangalına,
Yapmayınız maşa beni.”
Mezar taşında şu dörtlük vardı Feyzi Halıcı Ağabey’in;
“Ölmek zannedildiği gibi güç bir iş değildir,
Maddeci dünyada manayı itiş değildir,
Umutların filizlendiği bir gül bahçesinde
Ölüm ışıklı bir başlayıştır, bitiş değildir.”
Konya’da bir arkadaşımız var Hacı Mustafa Kaymak, muhtarlık yapıyor. Mahallesinin adı da Hacıkaymak. Türkiye’de bir ikincisi yoktur adı ile bir mahallesi olan muhtar.
Mustafa Bey bu devlete uzun yıllar hizmet etmiş, yaptığını kendi bilen bir insan. Vatan sevdalısı. Arkadaşlarıyla arasındaki birlik, dayanışma kıskanılacak derecede.
Mustafa Bey ile Söğüt’te, Ertuğrul Gazi Türbesinde tanışmıştık. Annemin vefatında da üşenmemiş Konya’dan Eskişehir’e baş sağlığına gelmişti.
Salim, muhtarlığı biliyormuş, “şuradan gideceğiz abi” dedi.
Yıllar önce Ankara’ya gittik, Ankara Üniversitesinde bir işimiz var. İbrahim Abi de önde oturuyor. Bir türlü Üniversitenin bahçesine giremiyoruz. Trafik zaten sıkışık. Tekrar dolaşıp geliyorum, İbrahim Abi “şurdan girsene” diyor. Göz ucuyla bakıyorum giriş yok. Gelişli gidişli yolu beton bloklarla ayırmışlar. Tekrar dolanıp geliyorum İbrahim Abi daha sert söylüyor “Şurdan girsene ya!” diye. Bir türlü girecek yer göremedim, en sonunda dayanamadım; “İbrahim Abi yol yok ki karşıya geçeyim” İbrahim Abi şaşkınlıkla “Allah Allah ya. Ben hep yayan buradan geçiyordum.”
Biz de öyle bir şekilde muhtarlığı bulduk.
Mustafa Bey bizi bekliyormuş. Çay demlemiş.
Mustafa Bey çok zeki, esprili. Yaptığı ince ince iğnelemelerden kurtulmak için çok dikkat etmek lazım. Bize birer kitap verdi, “şurayı okuyun, burada benim adım geçiyor. Gerçi kitabımız yok ama adımız var” dedi.
Çay bir türlü olmuyor. Biz yola devam edeceğiz. Ama sohbet de çok iyi. Mustafa Bey’in şakirtleri, arkadaşları geliyor birer birer. Ben ısrar edince “sizi mahsus geciktiriyorum. Hava biraz ısınsın. Gideceğiniz yollar sıkıntılı olabilir. Seravul geçit vermeyebilir bu havada.”
Çayımızı içip, Salim’e, Hacıkaymak Mahallesi muhtarı Hacı Mustafa Kaymak ve arkadaşlarına veda edip yola çıktık.
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen