Hüzün gönlümü istila ettiği zaman bana genelde bir yolculuk görünür. Bu sonbahar gününde bir hüzün seline kapılınca Yedigöller’e doğru bir uzanayım, dedim.
Giderken birkaç yerde durdum ve o güzelim ormanları seyrettim. Sonbaharın zarif renkleri ormanların yeşiline dâhil olmuştu çoktan.
O muhteşem ormanların seyredildiği yerlerde durup o güzelim manzaraları uzun uzun seyre koyuldum. Bu vakte kadar Yedigöller’e giderken durmadığım yerlerde durdum. Ayı Kayası’na yakın bir yerde nefis manzarayı seyrede seyrede kahvaltı yaptım. Burada uzun müddet kaldım. Gönlüme gelenleri yazdım.
Ormanların heybeti ve güzelliği insanın gönlünü de sakinleştiriyor. Kederin ve hüznün o istilacı hâlinden arınıyor insan.
Yoluma devam ederken Yedigöller’in hemen yukarısında bulunan Kapankaya Tepesi’ne çıkıp oradan yine ormanları, muhteşem manzarayı, masmavi gökyüzünü ve gölleri seyrettim. Büyükgöl ile Deringöl görünüyordu. Manzara nasıl da iç açıcıydı bu güzelliğin!
Bu Yedigöller yolculuğu en az Yedigöller’i gezmek kadar dolu ve nasiplerle yüklü olmuştu.
Ardından yavaş yavaş Yedigöller’e doğru inmeye başladım. Atmaca Seyir Terası’ndan biraz manzarayı seyrettim. Sonra serin ve derin ormanların arasından Yedigöller’e geldim.
İncegöl ve Nazlıgöl’ü geçip Deringöl’e geldim. Burada uzun bir yürüyüş yaptım. Ağaçların altında oturup ormanı ve gölü dinledim. Tabii ki gönlüme gelenleri de yazdım. Deringöl’de genelde uzun müddet kalıyorum. Yürüyüşlerime buradan başlıyorum. Gelir gelmez bir yerde oturup havadaki ve sudaki böcekleri avlayan bir kuşu seyrettim. Hareketlerini izledim.
Deringöl’ün etrafında bu sefer de uzun kaldım. Gölün manzarası muhteşemdi. Biraz da ormanın içinde vakit geçirdim. Bu sessizlik ve sakin ortam bana çok iyi geldi. Sonbaharın renkleri ormanların üzerinde belirmeye başlamış olsa da hâlâ yeşilin hâkimiyeti burada görülüyordu. Bu yemyeşil ormanlarda, derelerin sesi ve göllerin nefis manzarası eşliğinde saatler geçirmek büyük bir lütuftu doğrusu.
Sonra Büyükgöl’ün yanına geçtim. Burası biraz kalabalıktı. Fakat Büyükgöl de şu sonbahar gününde çok güzeldi. Balıklar sürü hâlinde yüzüyordu.
Sonra Seringöl’ün yanına geldim. Burada biraz çağlağın sesini dinledim. Buradan sonra tekrar Deringöl’ün yanına gelip bir şeyler yedim ve yukarı gölleri ziyaret etmek üzere yürüyüşe devam ettim. Bir sincap vardı. Bir müddet yerde gezindi. Sonra ağaca çıkıp orada bir şeyler yemekle meşgul oldu.
Derelerin yanında uzun kaldım. Uzun uzun düşünüp gönlüme gelenleri yazdım. Suların sesini dinledim. Bu dereler sadece gölleri beslemiyor, gönülleri de besliyor. Bir de dereler nedense beni çok derinden etkiliyor. Burada zihnin ve kalbin kuytularına gizlenmiş bir şeylerle karşılaşıyor gibiyim her seferinde. Sanki varlığın çok eski formuna yahut derin ve unutulmuş hatıralara dair bir şeyler gizli buralarda. İfade etmek zor.
Yavaş yavaş Nazlıgöl’ün yanına geldim. Göl epey çekilmişti. Kurugöl bu mevsimde zaten hep kuru olur. Yalnız Nazlıgöl’ün hâli beni üzdü. Onun için bir şeyler yazdım. Onun bahardaki o muhteşem güzelliğini hatırlayıp biraz hüzünlendim doğrusu.
Burada uzun bir müddet kaldıktan sonra İncegöl ve Sazlıgöl’e soğru yürüdüm. Bu göller de her mevsim güzelliğini muhafaza edebiliyor. İncegöl’e doğru şırıl şırıl ince bir su akıyordu. Kayın ağaçları heybetiyle ikisini de kaplamış ve üstlerini örtmüştü.
Yürüyüşüm bu göllerin yanında böylece sona eriyordu. Yavaş yavaş şelalenin oradan arabanın yanına doğru yürüdüm. Serin ormanlar, göller ve dereler bugün de zihnime ve kalbime dolmuştu adeta. Yedigöller’de beni derinden etkileyen, gönlümü huzur ve neşeyle dolduran bir gün daha geçirmiştim.