Destan Türk Halk şiirinde tahkiyeli konularda şairlere konuyu uzun uzadıya ele alması bakımından imkân tanıyan bir nazım şeklidir. Halk edebiyatımız bu türden eserler bakımından bir hayli zengin olmakla beraber biz, destanlar konusunda çok kapsamlı ve tematik bir çalışmanın ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü hâlen bile cönklerden, mecmulardan ve diğer kaynak eserlerden destan şeklinde yazılmış manzumeler çıkabilmektedir. Biz bu hususta Bolu’da tespit ettiğimiz bir cönkten hareketle bu destanların birkaçından burada bahsetmek istiyoruz.
Burada ilk söz konusu edeceğimiz destan bir yaş destanıdır. Bilindiği gibi yaş destanları insanların hayatını anne karnından başlayarak ölümüne kadar ana hatlarıyla tespit eden, yaşamın güzellikleri ve zorluklarını dile getiren uzun manzumelerdir. Edebiyatımız yaş destanları bakımından bir hayli zengindir. Bu konuda Doğan Kaya tarafından müstakil bir çalışma da yapılmıştır. Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu’nun ise bu hususta uzun bir makalesi vardır. Çelebioğlu, makalesinin girişinde destanlarla ilgili şu bilgileri vermektedir: “Yaşnâmeler, tesbitlerimize göre XI. Yüzyıldan günümüze kadar edebî bir gelenek olarak devam eden ve örneklerine daha çok halk şiirinde rastladığımız bir nazım türüdür. Umûmiyetle baba sulbünün ana rahmine düşmesinden itibaren takrîben yüz yaşına kadar insan ömrü, hayatı, safhalar hâlinde, yıllara göre karakterize edilerek anlatılan bu nev’i eserlere, yaşnâme tâbirinin dışında ömür destanı, yaş destanı, yaş türküsü, hayat destanı veya vücudnâme de denilmiştir.”[1]
Yaş destanları insanların anne karnına düştüğü zamanlardan başlayarak ölüme kadar belirli yaşlarda başından geçen hadiseleri, durumları ana hatlarıyla tespit eden manzumelerdir. Çeşitli nazım şekilleriyle kaleme alındıkları gibi genelde destan şeklinde yazılıp söylenirler. Doğan Kaya, “Yaşnâmeler” kitabında bu türden metinlerin dörtlüklerle ve on birli hece ile koşma nazım şeklinde söylenen şiirler olduğunu söylemektedir.[2]
Bizim bu yazımızda paylaşmak istediğimiz destan, Selahattin İkiz arşivinde kayıtlı olan bir cönk içerisinde yer almaktadır. Bu destanın bazı dörtlükleri şöyledir:
Sırr-ı hikmetine akıllar irmez
Rûz [u] şeb zikr ile bâr-ı Hüdâyı
Bir yiğit düşünce ana rahmine
Halk eder kısmetin eylemez zâyi‘
Üç aya erince deprer nişâna
Altı ay mürurunda gelir beyâna
Tekmîl dokuz ay on günde gelir dünyaya
Göz açup seyr ider dâr-ı fenâyı
Üç aylık olunca bir gonca güldür
Kesilmez sadâsı öten bülbüldür
Yaşına dek kahrın çekmek müşküldür
Candan taciz eder garip anayı
Yüz bin mihnet ile girer yaşına
İkisinde meşgul olur yaşına
Üç yaşında aklı gelir başına
Dört yaşında duya dürlü sadâyı
Beş yaşında … bulur dünyâyı
Altı yaşında akar sular misâli
Yedi yaşında bulur aklı kemâli
Sekiz yaşında ara bulur hocayı[3]
Bu yaş destanın burada bütün dörtlüklerini veremiyoruz. “Bolu Destanları” adıyla hazırladığımız çalışmamızda destanın tam hâline yer vereceğimizi burada ifade etmekle yetinelim.
Bilindiği üzere yaşnameler, Türk Halk Edebiyatı içerisinde oldukça yaygın bir türdür. Bu çalışma içerisinde yer verdiğimiz yaşnâmeye bu konuyla ilgili neşirlerde tesadüf edemedik. Buradaki yaşname muhtemelen ilk defa bu çalışmamız içerisinde yer alacaktır. Bu da Bolu cönklerinin zenginliğini gösteren bir durumdur.
Söz konusu cönkte birkaç destan bulunmaktadır. Elimizdeki cöngün destanlar bakımından bir hayli zengin olduğunu söyleyebiliriz. Buraya kaydetmek istediğimiz bir diğer destan “Destan-ı Pire” başlığıyla kaydedilen Pire Destanı’dır. Bilindiği gibi Âşık Ömer’in bu konuda söylediği manzume edebiyatımızda bir hayli meşhurdur. Çok fazla söylendiği, yazıldığı için bu destanın Anadolu’da çeşitli varyantları oluştuğu görülmektedir. Bu manzumeye nazirelerin yazıldığı da anlaşılmaktadır. Elimizdeki şiir, büyük ihtimalle Âşık Ömer’in şiirine naziredir ve “Şerif” adlı bir şaire aittir. Destanın bazı dörtlükleri şöyledir:
Hey ağalar ideyim pirenin destanını
Söylenecek dinlenecek hâl değil
Dokuz kişi bir pireyi kovarız
Ardı sıra yetişilcek hâl değil
Uyurken benledim uyandım
Hiç korkmadım karşusına dayandım
Ocağa düşdüm küllere boyandım
Dahi gözlerim açılacak hâl değil
Bakın şu pireye bize ne işledi
Önümüze düşüp at gibi kişnedi
Anı gördüm koltuğumu dişledi
Sızıları bağlanacak hâl değil
Bakın hey ağalar şu pirenin işine
Henüz girmiş elli yaşına
Topuz ile urdular başına
Kemikleri kırılacak hâl değil
Gelir iken karşı tuttum bacağın
Kesdürmedim pirenin sol bıçağın
Urdu yıkdı bir fakirin ocağın
Âl ile yapılacak hâl değil
(…)
Şerif sefer eder böyle söylerim
Âşk elinden gönülcüğüm eylerim
Durmayıp pirenin medhin eylerim
Akıl olan inanacak hâl değil[4]
Edebiyatımızda bazı şairler tarafından pire destanlarının yazıldığını yukarıda ifade etmiştik. Bunların en bilineni Âşık Ömer tarafından yazılan destandır. Fakat cönkte yer alan ve Şerif adlı veya mahlaslı bir şair tarafından söylenen bu söz konusu destan bize bunların başka örneklerinin olabileceğini de göstermektedir. Nitekim Sükûtî mahlaslı bir şaire ait başka bir pire destanı bulunmaktadır. Bu destanın ilk bendi şöyledir:
Yine bu lisanım destan söylesin
Ehibbâlar sefa ile dinlesin
Dilerim Mevlâdan kökü kurusun
Yamandır akrepten eşed yılandan
Yandım Allah bu pirenin elinden[5]
Cönk içerisinde “arzular” redifli güzel bir destan da yer almaktadır. Bu destan fikir bakımından derinlikli bir eserdir. Muhteva bakımından oldukça güzel olan destanın irfanî bir metin olarak okunması mümkündür. Bolu cöngünde tesadüf ettiğimiz “arzular” redifli bu destandan seçtiğimiz bazı dörtlükler şöyledir:
Nazar kıldım şu cihânın halkına
Her biri bir dürlü seyran arzular
Kimi aldanmışdır fenâ mülküne
Zevk ü safâ içün yârân arzular
(…)
Kimi küfür kelâm döker dilinden
Kimisi de çıkmış Hakk’ın yolundan
Kimi meyhânede sâkî elinden
Ayş [u] nûş etmeye peymân arzular
Kimine ganî mâl virmişdür Hüdâ
Kimi din yolına ser kıldı fedâ
Din-i İslâm pây-ı gedâ[6]
Beyte yüz sürmeye her ân arzular
Kimi diyârında söyler sohbeti
Kimi gurbet elde çeker hasreti
Kimi terk eylemiş dâr-ı devleti
Rûz şeb Hüdâ’dan ihsân arzular
Kimi âlim olmuş nasihat arar
Kimi âkil Hakk’ın yoluna gider
Kimi evliyalık tarikin güder
Hemân emr-i Hak’dan fermân arzular
Kimi İncil okur Îsâ’ya tapar
Kimi Tevrat okur Mûsâ’ya tapar
Kimi Zebûr okur Dâvûd’a tapar
Son dîne tapanlar Kur’ân arzular
Derviş Duran kitâb mezheb-i Hak’dır
Hüdâ’nın kuluna ihsanı çokdur
Dünyâda zerrece tama‘ım yokdur
Bu dil son nefesde îmân arzular[7]
Sonuçta Bolu cönkleri destanlar bakımından bir hayli zengindir. Bu yazıda biz bunları bir cönk üzerinden incelemeye çalıştık. Bolu cönklerinde zaman zaman başka destan örnekleri de karşımıza çıkmaktadır. Biz bu konuda ileride müstakil bir çalışma yapmak niyetindeyiz.
Bu destanlar içerisinde tarihî bir olay üzerine söylenenler, yakınlarının vefatı üzerine destan şeklinde yazıldığı hâlde yıllarca ağıt makamında okunanlar, kıtlık gibi durumlarda yazılanlar olduğu gibi nasihat muhtevasında söylenenler de bulunmaktadır.
Sonuç olarak Bolu cönkleri, bu destanlar bakımından hayli zengindir. Elbette burada akla kaybolanların varlığı da gelmektedir. Ancak Bolu’dan alınan ve götürülen cönkler tespit edildikten sonra Bolu destanları ve cönklerdeki destanlar konusunda bazı yeni tespitlere ulaşılabilir. Ancak hâlen bile cönklerden destanlar konusunda yeni manzumelere ulaşılabildiği bir hakikattir.
[1] Âmil Çelebioğlu, “Türk Edebiyatında Yaşnâmeler”, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, MEB Yayınları, İstanbul 1998, s. 367 (367-488).
[2] Doğan Kaya, Yaşnâmeler, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s. 13.
[3] Cönk, 31b, 32b Selahaddin İkiz arşivi.
[4] Cönk, 56b, 57b, Selahaddin İkiz arşivi.
[5] Ahmet Şükrü Esen, Anadolu Destanları, Yay. Haz.: Pertev Naili Boratav, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 1991, s. 242.
[6] Bu mısra şiire eksik kaydedilmiş. Vezin tutmamaktadır.
[7] Cönk, 29a, 29b Selahaddin İkiz arşivi.