Şair Mahmut TOPBAŞLI

Tam boy görmek için tıklayın.

Söze Sığmaz Aradığım

Yıldızlar peşinde geçerken ömrüm  
İze sığmaz yüceleri ararım
Tarifsiz hallere düşer de gönlüm
Güze sığmaz önceleri ararım

Arzuyla ümidin arasındayım
Ahu gözlerinin çırasındayım
Yokluğun hiçliğin darasındayım
Köze sığmaz günceleri ararım

Madde küle döner yanarken mana
Damla damla hicret olur ummana
Sesim ulaşırken tâ asumana
Tize sığmaz inceleri ararım

Gökkuşağı gibi inceden ince
Hayat aynasında sırlar derince
Rengârenk duygular gönle girince
Göze sığmaz niceleri ararım

Zamana hükmeden duygular sersem
Her kışın ardından baharlar dersem   
Huzurunda gökçe sevince ersem
Öze sığmaz heceleri ararım

Sözlerinde parlar hikmet nakışı
Ezelden ebede varır akışı
Dua çiçekleri açar bakışı
Yoza sığmaz hâceleri ararım

Keremce aklımı yele savurup 
Mazlum yüreğimi yürekten vurup
Bereket yağarken gölgede durup   
Teze sığmaz biceleri ararım

İçim yanar duman duman tüterim       
Yoğun ölçüsünde vara yeterim          
Yârin buyruğuna eyvallah derim      
Söze sığmaz geceleri ararım

ÇARESİZSİNİZ

Gök bayrak boynu bükük al kanlara boyanmış,gokbayrak
Batur Alp’e bir haber salamadım ne çare…

 

Coğrafyam cayır cayır ateşlerle kavrulur,
Uygur’umun yanında olamadım ne çare.

 

Prangalar vurulur ayağıma elime,
Ruhumdaki isyanı alamadım ne çare.

 

Nefesim gül yüzüne gölge gibi düşerken,
Ardınızda dağ gibi kalamadım ne çare.

 

Sular yokuşa akar umudum ötelerde,
Gönlümdeki deryaya dalamadım ne çare.

 

Zindanlardan yükselen feryatlar boşa gitti,
Gözyaşımdan bir damla sulamadım ne çare.

 

Sağır dünya susarak gözyaşını kan etti,
Bense ipek mendille silemedim ne çare.

 

Hayatın hengâmesi kulağımı tıkadı,
Ufuklardan bir ışık bulamadım ne çare.

 

Seccademe kapanıp iki büklüm ağladım,
Rabbime ne diyeyim bilemedim ne çare.

Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,hocali
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker.

 

KARABAĞ’A AĞIT

Korkarım takvimlerden yine şubat mı diye,
Katmerlenir acılar dönüp baksam geriye.
Dokuz yüz doksan iki yılının şubatında,
Yıldızları karartan zulmün saltanatında
Ermeni’nin yaptığı vahşetle yürek yandı,
Katliam kavramı da sözlüğünde utandı.
Gece karanlığında saldırdılar barbarca,
Ellerinde baltayla doğradılar hunharca…
Elleri yüzleri kan, gözleri kan çanağı,
Dilleri kalpleri kan, ruhları kan ırmağı,
Bir güruh sefil mahlûk kana susamış belli,
Çocuk, genç, yaşlı için ne ağır bir tecelli.

  

Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker.

  

Kar soğuğu değildi dağı taşı inleten,
Bu tarihin utancı gözde yaşı inleten.
Balaların çığlığı yırtar kara geceyi,
Hocalı semasında kim kurar bilmeceyi?..
Daha tüyü bitmemiş sabinin ne suçu var?
Kızıl kana boyandı o gece beyaz karlar.
Yürekler korku dolu, el ve ayak buz tutmuş,
Masumlara saldıran insanlığı unutmuş.
Bu vahşet karşısında vicdanlar mı donmuştu,
Hocalı damlarına baykuşlar mı konmuştu…

  

Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker.

  

Karabağ’ın kaderi gecelerden karadır,
Hocalı bitmeyen yas ve yürekte yaradır.
Ermeni vahşetine elbet tanıktır dünya,
Kör sağır vicdanıyla aslen sanıktır dünya.
Hür dünya taş kesildi sanki örüldü duvar,
Ermeni denen mahlûk kan besinli canavar.
Gönül coğrafyamızda bir acı ki silinmez,
Yıllardır kanar durur sızısı asla dinmez.
Hocalı yüreklerde silinmeyen bir acı,
Öcümüz yerde kalır taşınamaz utancı.

  

Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker

 

Yazar
Kırmızılar Okuyucu ve yazar şiirleri

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen