Nizamiye Medreseleri

Nizamiye Medreseleri

Nizamiye Medreseleri, Büyük Selçuklular  zamanında kurulan vezir Nizamülmülk’ün ‘ün adıyla anılan medreseler. En büyüğü, Bağdat ‘taki Nizamiye Medresesi olup, İsfahan, Nişapur, Belh, Herat, Basra, Musul ve Amul’da benzerleri vardı.

Nizam-ül Mülk’ün kurduğu medreselerde güçlü bir din eğitiminin yanında, İslam hukuku anlayışına uygun eğitilmiş güvenilir ve yetenekli yöneticileri yetiştirmektir. Dini sahada izlediği hoşgörülü ve birleştirici siyaseti, ülkeyi terk eden Kuşeyri ve Cuveyni gibi ünlü bilim adamlarının yurtlarına geri dönmelerini sağlamıştır. Bu hoşgörülü siyaseti, kendini medreselerde de göstermiştir. Çünkü, kurduğu Nizamiye medreseleri çeşitli düşüncelerin barınabildiği ilmi ve idari muhtariyete sahip üniversite karakteri taşıyordu. Nizamülmülk Bağdat, Musul, Basra, Nişabur, Belh, Herat, İsfahan, Merv, Amul, Rey ve Tuş gibi büyük kentlerde çok sayıda bu tip medreseler kurdu.

Bu medreseler Sünnî İslam dünyası adına ciddi tehlike oluşturan Râfızî-Bâtınî düşünceyle siyasi ve askeri alanda olduğu gibi ilmi sahada da mücadele etmek ve devletin ihtiyaç duyduğu kadı, muhtesib, müstevfi, müftü, hatip, vaiz, katip vb. görevlileri yetiştirmek amacıyla kurulmuş kurumlardı. Ayrıca okumaya imkanı olmayan fakir öğrencilerin de okumalarını sağlamayı amaçlıyorlardı.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu Veziri Nizamülmülk’ün 1068 de Bağdat’ta açmış olduğu “Nizamiye Medresesi” Türk yükseköğretim tarihinde yükseköğretim kurumu olarak önemli bir kurumdur. Gazali, Nişabur Medresesi’de öğrenim gördükten sonra Bağdat’ta açılan “Nizamiye Medresesi” nde 1091-1095 yılları arasında “müderrislik” yapmıştır. Bu medrese Nizamiye Medreseleri’nin en büyüğü olarak Dicle kıyısında, şimdiki Gümrük Çarşısı civarındadır. 1064–1066 yıllarında yapılan medrese Büyük Selçuklu Devletinin ilim ve öğretime verdiği önem kadar, Sünni İslam camiasının devlet himayesine alınması ve güçlendirilmesi amacıyla kurulmuştur. Devrin diğer Nizamiye medreselerinden daha ihtişamlı olan Bağdad Nizamiye Medresesi’nde ilk dersi ünlü fıkıh alimi Ebu İshak Şirazi vermiştir. Medresede, Şafi mezhebi fıkhı, tefsir, hadis, feraiz ve kelam dersleri okutulmuş, pek çok alim yetiştirilmiştir. Dört eyvanlı avlulu medreselerin öncülerinden olan yapı, talebe hücreleri, kütüphane, hamam, imaret ve hastane ek binalarıyla donatılmıştır. 1110 yılında esaslı bir tamir geçirmişse de, 1248’deki Dicle taşkınından zarar görmüştür. XV. yy.a kadar öğretime devam edilen medrese daha sonra terk edilmiştir. XIX. yy. başlarında çini süslemeli 2 eyvanı ve duvar parçaları bulunan medreseden bugün hiçbir iz yoktur. 

Bağdat Nizamiye Medresesi’nde 6 bin, Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ise 300-400 öğrencinin eğitim gördüğü rivayet edilir. Bağdat Nizamiye Medresesi’nde eğitim gören meşhur kişilerden bazıları şunlardır: İbn Tümert, Ebu Bekir Muhammed b. Velid, İbn Asakir, İmadüddin el-İsfahanî.

Nizamiye Medreselerinin Başlıca Amaçları:

1) Din adamı yetiştirmek,
2) Yoksul ve yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırmak,
3) İmparatorluğun yönetimi için memur yetiştirmek,
4) Devlet adamlarını eğitmek,
5) Bilginleri bir görev ve maaşla medreselere bağlayıp denetim altında tutmaktır. 

Nizamiye medreseleri, “eğitimde şans ve fırsat eşitliği” gerçekleştirmeye çalışmıştır. Devlet, medreseleri “yatılı ve burslu” bir eğitim kuruluşu haline getirmekle öğretimde imkan ve fırsat eşitliğini sağlama çalışmalarına girişmiş oluyordu. Ayrıca “öğrenci statüsü”nde bazı yenilikler getirmiştir. Bu yenilikler, medrese öğrencilerinin büyük bir kısmının yatılı olması ve medrese vakfından burs alabilmeleridir.

Bu okulların bir benzerleri Anadolu Selçukluları tarafından Konya, Kayseri, Sivas ve Erzurum’da açılmıştı. Bir dönemin bilim merkezi olarak toplumu aydınlatan Nizamiye Medreseleri Osmanlı, medreselerine de örneklik etmiştir. İmam-ı Gazali gibi büyük bir şahsiyet Nizamiye medresesinde baş müderrislik görevinde bulunmuş, alim ve fazıl biri olarak onlarca talebe yetiştirmişti. Aslında medreseler Selçuklulardan önce kurulmuştur. Ancak bunlar özel medrese niteliğindeydi. Oysa, Nizamiye medreseleri devletin teftiş ve himayesi altında faaliyet gösteren resmi ve muntazam öğretim kurumları idi. Nizamülmülk’ün yaptırdığı medreseler ile Karahanlı medreseleri arasında çeşitli benzerlikler vardır. Selçuklu medreseleri de Karahanlı medreseleri gibi Budist manastırlarına benziyorlardı. Bundan dolayı ünlü müsteşrik Wilhelm Barthold (1869-1930), Selçuklu medreseleri için, Budist viharalarından örnek alındığını iddia etmiştir. 

Nizamiye Medreselerinin Türk ve İslam Eğitim Tarihindeki Yeri ve Önemi
Eğitim ve Öğretimin Programı

Medresede okutulan başlıca dersler şunlardı: Kur’an ve Kur’an ilimleri, Hadis, Şafiî fıkhı ve Şafiî fıkıh usulü (İslam Hukuku Metodolojisi), Eşari Kelamı, Arap edebiyatı, Arapça grameri, Vaaz, Riyaziye ve Ferâiz (İslam miras hukuku). Hocalar derslerini öğrencilerin bulunduğu yerden daha yüksek bir kürsüde verirlerdi. Ders saatleri, mevsimlere, dersin niteliğine ve hocaların ilmi mertebesine göre değişirdi. Dersler hafta boyunca öğleden önce başlar öğle, ikindi ve yatsı namazlarından sonra da devam ederdi. Eğitim dili Arapça idi. Yirmi yaşını aşkın öğrencilerin girebildiği medresede eğitim süresi dört yıldı.

Nizamiye Medresesi, yüksekokul olmasından dolayı öğretimde takip edilen metodu olduğu söylenemez. Hiçbir metod hocaya telkin edilmiyordu; Muhtemelen her hocanın kendine özgü metodu vardı.

 

Nizâmülmülk medreseyi Bağdat’ta kurduğu zaman, bizzat kendisi ve kendisinden sonra ailesinden gelenler bu kuruluşun şeref idarecileri olarak seçildi. Medreseler, Nizâmülmülk zamanında ve ölümünden sonra halefleri tarafından atanan yüksek bir memur “Nâib” tarafında idare edilirdi. Medresede Nâib, hocalar ve yardımcı hocalardan başka, muhasebeciler, kütüphane müdürleri ve bir de namaz kıldıran imam vardır. Vakıf hesap defteri iyi matematik bilen uzman bir memur tarafından tutuluyordu.

Nizamiye Medreselerinin bazı özellikleri aşağıdadır:

1) Medreseler ile camiler: Medreseler, mimari açıdan camiden tamamen ayrı bir plana sahiptirler. Bu yapılarıyla medreselerin, okul mimarisinin veya üniversite kampüsünün ilk örneğini teşkil ettikleri görülür.

2) Medreseler, ilk önce Türkistan’da Karahanlılar tarafından kurulup, Gazneliler ve Samanoğulları tarafından da geliştirilmekle beraber, medreselerin devlet ve toplum tarafından büyük bir ilgi ve destek görmesi sonucunda yaygınlaşmaları ve bir üniversite kimliği kazanmaları Nizamiye medreseleriyle gerçekleşmiştir.

3) Nizamiye medreselerinde genellikle din, hukuk ve dil öğretimi yapılırdı. Felsefeye karşı ilk tepki Bağdat Nizamiye medresesinde müderrislik yapan Gazali’den gelmekle beraber, Nizamiye medreselerinde Felsefe ve Mantık dersleri de okutulmuştur.

4) Nizamiye medreselerinde kullanılan öğretim metodu, İslam dünyasındaki medreselerde kullanılan geleneksel öğretim metodu haline gelmiştir. Bilhassa şerh ve haşiye metodunun İslam dünyasında kullanılan geleneksel öğretim metodu haline gelmesinde Nizamiye medreseleri etkili rol oynamışlardır.

5) Arapça’nın İslam dünyasının ortak öğretim dili olarak yaygınlaşması Nizamiye medreseleriyle gerçekleşmiştir. Türkçe’nin şerh ve haşiye dili olarak kullanılması ve Farsça’nın da Türk medreselerinde okutulmasının öncülüğünü Nizamiye medreseleri yapmıştır.

6) Nizamiye medreseleri, Türk ve İran halkı ve kültürünün yakınlaşması ve kaynaşmasında aktif rol oynadığı gibi, ortak bir İslam kültürü ve müslüman kardeşliğinin doğmasında da etkili olmuşlardır.

7) Bugün orta ve yüksek öğretim kurumlarında uygulanan “ders geçme ve kredi sistemi”nin başlangıcını teşkil eden, medreselerdeki “ders geçme sistemi”, Nizamiye medreseleriyle kurumlaşmış ve yaygınlaşmıştır.

8) Bugün çağdaş dünyada yüksek öğretim kurumlarında uygulanan burs, kredi ve yatılılık sistemi, Nizamiye medreseleriyle kurumlaşmış ve yaygınlaşmıştır.

9) Medreselere daimi statüde öğretim elemanı yetiştirme ve bunlar arasında bir mertebeleşme sistemi oluşturma, yine Nizamiye medreseleriyle kurumlaşmıştır.

10) Medreselerden mezun olanlara “icazetname” verme uygulamasının ilk örnekleri, Nizamiye medreselerinde görülmektedir.

Büyük Selçuklu yönetimini örnek almış olan Anadolu Selçukluları, medreselerde talebelerine daha geniş imkanlar sağlamıştır. Bu dönemde medreseler, devletin önde gelen kişileri tarafından vakıf olarak kurulmuştur. Selçuklulara baktığımızda medreselerin yaygın olduğunu görmekteyiz. Bunun sebeplerini inceleyecek olursak;

1) Genişleyen Selçuklu İmparatorluğu’nun yönetimi için memur yetiştirme ihtiyacı,
2) İslamiyet’i yeni benimsemiş Oğuz topluluklarının yeni inançlarının pekiştirilme, eskilerinin silinme gereğinin duyulması,
3) Din adamı yetiştirme ihtiyacı,
4) Yeni ele geçirilen ülkelerin manen de fethini sağlamak için gerekli insanları yetiştirme düşüncesi,
5) Yoksul veya yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırma düşüncesi,
6) Bilginleri bir görev ve maaşla medreselere bağlayıp denetim altında tutmak ve böylece devlete karşı gizli hareketlere katılmaları ihtimalini ortadan kaldırmak,
7) Devlet adamlarının eğitim ve bilim severliği. İlk medreseler camilere ve mescitlere bağlı, onların yanında ya da içinde öğretime ayrılmış özel yerlerdi. Daha sonra Selçuklu sultanları kendi adlarına olduğu kadar eşlerinin adına da -çoğu tıp alanında öğrenim veren- medreseler inşa ettirdiler.

XII. yüzyıldan itibaren görülen Anadolu Selçuklu Medreseleri, açık ya da kapalı avluludur. Açık avlulu medrese tipi ise en yaygın olanıdır. Bunlarda tek, çift, üç ve dört eyvanın yanı sıra iki katlı olanları da bulunmaktadır. Bunun yanı sıra avlu yerine, büyük bir kubbeyle örtülü merkezi bir mekanın bulunduğu medreseler de ikinci temel tipi oluşturmaktadır. 

NİZAM ÜL-MÜLK

 

Ebu Ali el-Hasan el-Tusi Nizam al-Mülk, (1018 – 14 Ekim 1092) Selçuklu Türklerinin ünlü veziri. Nizamülmülk adı zamanın halifesi tarafından verilmiştir. İran’ın Tus kasabasında doğmuştur. Devlet hizmetindeki hayatı, babası ile beraber Gazne Devletinin Horasan valisi Ebü’l-Fazıl Es-Suri’nin hizmetinde bulunmakla başladı. 

Devlet hizmetindeki hayatı, babası ile beraber Gazne Devletinin  Horasan valisi Ebü’l-Fazıl Es-Suri’nin hizmetinde bulunmakla başladı. 1040  yılındaki Dandanakan Savaşından  bir süre sonra Alp Arslan ’ın Belh valisi Ali bin Şadan’ın maiyetine girerek, vilayet işlerinin yürütülmesiyle vazifelendirildi. Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin vefatı ile Alp Arslan ve kardeşi Süleyman Bey arasındaki taht mücadelesi sırasında yerinde görüş ve tedbirleriyle dikkatleri çekti ve 1063  yılında Alp Arslan’ın yanında hizmete başladı. Alp Arslan Sultan olunca 1064 yılında Büyük Selçuklu Devletine  vezir tayin edildi. Zamanın halifesi Kaim bi Emrillah tarafından Nizamülmülk ünvanı ile taltif edildi. Bu ünvanıyla tanındı.

Nizamülmülk, vezir olduğu 1064’ten, şehit edildiği  1092  senesine kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirayet ve adaletle hizmet etti. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muharebesi hariç, bütün Selçuklu fütuhatında bulundu. Sultan Alp Arslan’ın vefatıyla veliaht Melikşah’ın tahta geçmesini sağlayıp, nizam ve asayişin korunmasında muvaffak oldu. 

Sultan Melikşah’a muhalefet eden veya başkaldıran Selçuklu prenslerinin itaat altına alınmasında büyük hizmeti geçti. Sultan Melikşah, devletin idaresinde ona çok büyük ve geniş yetkiler verdi. Nizamülmülk’ün akıllı, tedbirli ve adaletli idaresi sayesinde de, Melikşah’ın saltanatı, aynı zamanda Büyük Selçuklu Devletinin de en parlak ve en şanlı devri olmuştur. 

Nizamülmülk, alim, edip ve kadirşinas bir zat olduğu için meclisi; ilim ve sanat adamlarının toplandığı bir yer haline gelirdi. Abbasi halifesi de kendisine pekçok hürmet eder, meclisinde bulunurdu. Âlimlere, şairlere, sanatkarlara karşı çok ikram, ihsan ve iltifat ederdi. Birçok cami, mescit, vakıf eserleri yaptırdı.

Büyük Selçuklu Devletine; idari, adli, askeri, mali, sosyal ve kültürel sahada pekçok yenilikler ve değişiklikler getirdi. Sarayı, merkezi hükümet teşkilatını, İslam esaslarına dayalı mahkemeleri, toprak sistemini sağlam esaslar üzerine yeniden düzenledi. Gerçekleştirdiği yeni sistemler bazı değişikliklerle beraber bütün Türk-İslam devletlerince devam ettirildi. 

10. yüzyılda Ehl-i sünnete muhalif cereyanların giderek yaygınlaşması sebebiyle İslam dünyasında ortaya çıkan karışıklıkların giderilmesinde Nizamiye Medreselerinin çok büyük hizmeti geçti. Bu medreselerin en meşhurlarından birisi de, Bağdat’taki Nizamiye Medresesi olup, asrın büyük alimlerinden birisi olan Ebu İshak-ı Şirazi burada ders vermekle vazifeli idi. 

Nizamülmülk’ün Selçuklu Devletindeki bütün düzenleme ve değişiklikleri ciddi bir şekilde tetkik eden, devlet idaresinde kendi görüşlerini, icraatını ve bunların gerekçelerini gelecek nesillere intikal ettirmek maksadıyla Farisi olarak yazdığı Siyasetname  isimli eseri, bugün siyaset ilmiyle uğraşanların el kitapları arasında sayılmaktadır. Siyasetname’de Türk-İslam devletlerinin idari, mali, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel yönlerini incelemektedir. Tam doğru metin ve ilavesiz nüshası, İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi , Molla Çelebi kısmında 114 numarada mevcuttur. Siyasetname, birçok dillere tercüme edilerek, yayınlanmıştır.

  

Yukarıdaki metin http://www.turkcebilgi.com/nizamiye_medreseleri den alınmıştır. Ayrıca http://tarihvemedeniyet.org/2013/03/selcuklularin-egitim-kurumlari-nizamiye-medreseleri.html den alınan bilgilerle de kısmen desteklenmiştir.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen